15 Mart 2023 Çarşamba

söyle bana GPT

GPT-4 girdiği sınavlardan epey yüksek puanlar alıyormuş.. Yakın zamanda hiç bir insanın herhangi bir şey bilmesi gerekli olmayacak. Bilmek, öğrenmek bir hobiden, bir ilgi alanından, bir oyundan ibaret olacak. 

Ha, ama zaten çoğunlukla öyleydi. 

Bilinen şeylerin çoğu birileri bildiği ya da önemsediği için ilginçti, o kadar. 

Şimdi, bilinmesi önemli olanları da insanların bilmesi gerekmeyecek. Bilgisayar bize söyleyecek, o anda. 

Mimarlığın akademi parodisini yazmak için kafamı toplamıştım, nerdeyse hazırdım, yazdım yazacaktım. Ama artık onu yazmanın da anlamı kalmadı.

15 Temmuz 2021 Perşembe

dönüm

ve gösterdiler ki.. onlarca yıl her önemli olayda, harekete geçmek, pozisyon almak, direnmek ve kararlı olmak gereken her olayda, birileri tarafından kulağımıza tıkanan ve toplulukların eylemsizliğe sevkolunma arzusunu her seferinde yakalamayı başaran: "haklıyken haksız duruma düşmeyelim" (yani: aman bir şey yapmayalım!), "kendi sayısal argümanlarımızı üretelim ki.." (yani: bürokratik kanallarda enerjiyi boğalım), "bilmemnerede bilmemne olmuş da bişey bişey yapacakmış anlarsınız ya, biz de taktik olarak mmm.." (yani: komploculuk ve klikçilik kanalına çekerek bulandıralım) ve türevi söz ve söylemlerin hepsi aslında korkak, işbirlikçi ve/ya işinibilirlerin bahaneleri ve taktikleriymiş. yapılacak şey gerçekten açıkmış. ve ünvanına layık akademisyenler bunu yapabiliyorlarmış. bir okul bunu gösterdi. 

ama bu momentum, önüne geleni ya hamuruna katan ya da yıkıp geçen bu moğol istilası, geldi geldi geldi, gücünü kaybede kaybede, azala azala, uzandı uzandı uzandı, inceldikçe inceldi ve son gücüyle tınnn diye birilerine çarptı, bir kuruma çarptı, bir üniversiteye tıkırdadı, kalakaldı orda. tükendi. ve bu kurum son noktaydı artık. tüm kurumlar içinde sonuncusuydu. sondu. orda kaldı. aşamadı. insan imreniyor. biz neyin parçası olduk ama nasıl bir yerde olsak gurur duyacaktık.


3 Temmuz 2021 Cumartesi

"bir rüyadan arta kalmanın sonu budur işte"

30 ocak 2014 tarihinde yayına açtığım ama şimdi taslağa çekmiş bulunduğum* bir post'ta aşağıda alıntıladığım kehanetleri ortaya atmışım. o dönem havada koklanan bu eğilimler bugün olgun formlarını yakaladığına göre, şimdi önümüzdeki dönem için yeni bir kehanet seti uydurmanın zamanıdır. ha bunlar kehanet tabirini hakediyor da olmayabilir. zira o kadar açık açık, o kadar göstererek gelişiyor ki bundan sonrası..

"""30.1.014>>

üniversite dönüşüyor. akademiğin demografisi de onun peşine takılmış o da dönüşüyor. bu yeni akademinin şimdilik üç temel karakteri var. bunların ikisi zamanla daha makbul karakterler olacaklar. makbul hale gelecek karakterlerin ilki çalışkan öğrencilikten verimli akademikliğe geçen, çoğunlukla--vülger bir ifadeyle--"idealist" denen, ama entelektüel donanımı zayıf, schiller'in yarım/uzmanlaşmış insanına daha yakın, dar görüşlü, politik ufku sığ, çalışkan-ve-düz-akademik. ikinci makbul karakter toplumda yükselmek isteyen bir kariyerist, yani iş hayatının genelindeki makbul karakterin akademiye aynen transfer olduğunu ve gittikçe de sayıca hakim hale geleceğini öne sürebiliriz? peki bunlar üniversitede ne yapıyor(?) diye insanın sorası gelir ama, esasında hep varlardı, şimdi değişen sayısal yoğunlukları oldu. üniversite ortamı değiştikçe akademinin karakterini daha fazla belirler hale geliyorlar sadece.. üniversite işleyişte şirketleştikçe kadrosunda da şirketleşiyor. akademiyi, eğitimi, araştırmayı, ünvanı bir kariyer seçeneği olarak seçmiş, proje üstüne proje yazan, öğrencilerini ya hızlı akademik trenlere ya da kaynak yaratan alanlara yönlendiren--uzun uzun yazılabilecek olsa da--kısaca, daha verimli ve üniversiteye ve kendine dışarıdan kaynak transfer etmeyi öncelik haline getirmiş, üniversitenin en hızlı ve verimli hatlarına adanmış, esasında şirket hayatında da aynı başarıyı gösterebilecek olan (ve gözlerini bağlayıp yedi kere ekseni etrafında döndürseniz şirkette mi üniversitede mi olduğunu ayırdedemeyebilecek olan) (üniversite hala hocaların ve öğrencilerin cemiyeti, ticari ortaklık değil), üniversite kültürünü hem daha verimli, hem daha üretken, hem daha karlı ama aynı zamanda daha heyecansız, daha çirkin, daha sığ kılan karakterlerden sözediyoruz. bu durumun sosyal bilimler ve insan bilimlerinde dahi geçerli olabileceğinden kuşkulanıyorum. kavramların ve yazarların da akademik modaları var. boş konuşmanın serbest olduğu, eleştiriden muaf geçici-otonom-alanlar yaratıyor bu modalar. çünkü akademikler birbirilerini okumak ve eleştirmekten çok "ağırlıyorlar". gerçekten de ağırlıyorlar. düz anlamında da ağırlıyorlar. ve dolayısıyla mecazi anlamda da ağırlıyorlar. bu da akademik nezaketin parçası. zaten en gencinden en yaşlısına kimse burnundan kıl aldırmıyor. sıkıysa bir eleştir, bir anda süreğen düşmanlıkların kıvılcımı çakıverir [bu noktada kendimi sansürledim] ya da süreğen düşmanlıklar bulunduğu için kötücül eleştiriler serbest bırakılır. aslında eleştiri akademide hep mevcut ama esas olarak eleştirilenin duymadığı ya da eleştirenin kimliğinin saklı olduğu koşullarda açığa çıkar... (madem kötücüllüğün kapaklarını açtım ister istemez konudan biraz saçaklanıyorum. ve evet biraz bayağı olacak ama, akademik umut normalde kutunun dibinde beklemez öyle, ortalıkta salınır durur. bu aralar dürtüyoruz dürtüyoruz yerinden çıkmıyor.)

sayısı şimdilik artışta olan üçüncü tip ise şimdilik ne tam olarak makbul ne tam olarak istenmeyen insan. bu da tabii böyle zorlu bir dönüşüm ve mücadele alanı haline gelen bir ortamda direnen, direnirken birbirini bulan ve kendilerini bir tür akademik muhalefet dayanışması olarak yatay-örgütleyen ve aslında içinde her tür insanı barındıran yeni ve muhtemelen geçici bir grup. ama sonuçta tepkisel bir oluşum, temel olarak çirkin/yeni gelişmelere karşı duruşuyla, yani tepkiselliğiyle tariflenen bir karakter bu. pozitif olan, üretken olan, her ne kadar bu alternatif duruşlardan etkilense de, kaynağında bu tepkisellik değil; hangi disiplinde çalışılıyorsa kaynak onun işleyişleri yine... o yüzden çalkantılar durulduğunda bu üçüncü tipin fona karışacağını bekleyebiliriz.

mimarlık eğitimi özelinde, verimli-profesyonel-akademik ile yarı-zamanlı eğitimcilere dönüşen, bir-ayağı-akademide-kalan başarılı meslek insanları arasındaki işbirliğinin görece daha hakim olacağı bir duruma doğru gidişi durdurmak mümkün görünmüyor. belki de daha iyi olacak, gelişmiş ülkelerde bu modeli görebiliyoruz, işliyor galiba... çünkü meslek insanları gittikçe akademiye gelip gitmeye daha yatkın bir gruba dönüşüyor ve akademi de daha bir uzmanlaşıyor. uzmanlaşma şu demek: akademinin teknik uzmanlaşmalara dayalı alanları yerlerini korurken (zira projeler, araştırmalar, özel sektör işbirlikleri, danışmanlıklar, bilirkişilikler vd. vd.) tasarım eğitimcileri pratikten koparak uzmanlık iddialarını destekleyemez hale geliyorlar. sosyal bilimciler olarak ya da insan bilimleri emektarları olarak da çok ciddiye alınacak düzeyde olmadıklarına göre, düzünden tasarım eğitimcilerinin geleceği o kadar da parlak görünmüyor. zaten stüdyoları ücretsiz-gönüllü-genç profesyoneller ziyaret edip duruyor artık. bu artacak. tasarım eğitimcisi akademiklerin ağırlığı bir miktar azalabilir ve rolleri, yavaş yavaş, eğitim politikasını ve işleyişini yönlendirmek, dışarıdan gelip giden meslek insanlarını yönlendirmek ve onlara pedagojik destek vermek gibi bir bölgeye doğru yığılabilir. dahası, üretken addedilen ikinci bir uzmanlığa sahip olmayan, deli gibi yayın, networking, veya reklam yapmayan, ya da bir ayağı yoğun biçimde pratikte olmayan tasarım eğitimcileri yavaş yavaş eksilebilirler... böyle bir durumda, mevcut kuşaklardan sonra, mimarlığın tasarım akademisinde en üretkenler tutunabilecek sadece, en işe yaramazından en donanımlısına en üretken kesim... nicelik daha belirleyici olacak diyorum yani, başarı kriterlerinde hesaba katılan sayılar...

bunları devlet üniversitesi modeline göre yazıyorum. ve ama vakıf üniversiteleri devlet modelinden tümüyle bağımsız değiller. vakıflarda ders veren kadroların çoğu ya halen devlette çalışıyor, ya devlet modelinde yetiştiler ve transfer oldular, ya da en azından devlet okullarında öğrencilik ettiler. bu anlamda devlet üniversitesi vakıf üniversitesinin dizginlerini şimdilik--kısmen--elinde tutuyor. devlet üniversitesinin rengini iyice değiştirdiği anlaşıldığında belki vakıf üniversitesi de dizginlerinden iyice boşanacak ve kurumsal mantığını daha da fütursuzca takip etmeye geçecek. daha ötesi varsa yani.

biz de son bir kuşak olarak devletin neoliberalizm öncesi memuriyet yasaları tarafından korunur haldeyiz. şimdilik. bizden sonra ise gerçek bir tufan. kaçacak yer de yok. ayağını bir o yana uzatmak bir bu yana uzatmak, ısındıkça çekmek, haşlanmaktan korunmaya çalışmak. bazı insanları gayet mutlu edecek böyle bir yaşam evet. heyecanlı ve meydan okuması bol? gazete ve dergilerin ve internet ve tv'lerin bize sunmayı sevdiği olumlu yüzler bunlar. çünkü belli ki insanlar da bu tür gururla, arzuyla ve başarıyla parlayan yüzleri karşılarında görmek ve zorlu hayat karşısında motive olmak istiyorlar (ayrıca toplumun her kademesinde tekrar tekrar ortaya çıkan saadet piramitleri ve akademideki paylaşım network'leri arasında benzerlikler var). gerçekte, tanıdığımız insanların çoğu bu gülen yüzler arasında değiller. beyaz yakalıların çoğunluğu çalıştıkları işlerden ve yaşadıkları hayattan şu ya da bu sebeple şikayetçiler; facebook ne derse desin. okullar ve aileler samimiyetle çalışana mutluluk ve başarı vadetmişlerdi ama sadece düz hayat varmış.

olumlu yüzlere ise xxxxx demeyeceğim hayır. çünkü aslında daha ziyade karakterle ilgili bu. onu da kötü anlamda söylemiyorum. mevcut koşullara uygun (evrimsel tabirle zinde) kalmaları da tesadüfî biraz. toplumsal statülerinden değil ama esas olarak karakter yapıları sayesinde, diğerlerini pek de hoşnut etmeyen aynı hayat koşulları içinde bir şekilde verimli ve mutlu olmayı başaran istisnai bir mutlu azınlığı bize tekrar tekrar gösterip olumsuz düşünceleri ve eleştirelliği kötümserlik etiketi altında ezerek her gün içinden geçegeldiğimizi düpedüz bildiğimiz çirkin bir yaşamın koşullarına bizi razı etmeye çalışan bir düzene de debord'un tabiriyle "gösteri" demeyeceksek, schiller ve durumcular gibi biz de modern dünyanın koşulu olarak dayatılan "ayrım"ı en azından akademide mahkum etmeyeceksek, suçu olup bitenlerin tatsızlıklarında değil de motivasyon vermeyi iş edinmeyenlerde, her durumda kayıtsız desteklemeyenlerde, daha gerçek sebepleri yakalamaya çalışanlarda buluyorsak [burası sansürlü]. çünkü kayıtsız şartsız motivasyon da aslında o eski saadet network'üne ait bir tavır ve belki yeni akademi de benzer tavırlar kullanır kim bilir? biz hepimiz iyiyiz, sen de iyisin, sen başarılısın (çünkü bizdensin), ben biz hepimiz, özellikle de biraradayken ve büyüklerimiz bizi sevdiği sürece, yönetmeliklere uyduğumuz ve paylaşımdan pay aldığımız sürece biz bir iyiyiz ya :) birbirimizi hayatın zorlukları karşısında sürekli motive etmek zarurî ve ama kolay da. ve zaten eleştirecek bir şey de yok. bak mutlu ve başarılı kişilerin 12, 21, 35 alışkanlığını oku. ve neydi, aynı modeli takip eden.. partiler, gösteriş, başarı ile parlayan takım elbiseleri ve kol saatleri ve yüzler, neydi onun adı, titan mıydı?

"""

...

kehanetlerimin sonunu baştan söyleyeyim: sadece ülkemiz ve sadece mimarlık alanı özelinde değil, genel olarak, akademide iyi olan, akademiyi meslek pratiğinden olumlu anlamda ayrıştıran, akademi adına önemli olan ne varsa sonuna geldik. ve bu eğilimin geri dönüşü de olmayacak.

temel bilimleri bir kenara ayıralım. bunlar durduğu gibi durabilir. mühendislik ve diğer uygulamalı alanlarda akademilerin meslek pratiğinden önemli bir farkı zaten uzun zamandır yoktu. insan bilimleri ise işlerini ne kadar doğru, ne kadar yoğun yaparlarsa, içsel sıkıntılarını ve son tahlilde çok da lüzumlu olmadıklarını, ya da en azından akademi çerçevesinde kamu tarafından desteklenmelerinin çok yerinde olmayabileceğini o kadar iyi ortaya koyuyorlar. ("belki daha çok tiyatrolara, operalara benzer biçimde desteklenmeliler" fikri ağır basmaya başlayabilir.) insan bilimlerini karakterize eden ve etmesi gereken pragmatik çıkışsızlık, işe yaramazlık, bulanıklık ve bitimsiz ayrışmalar, sosyal bilimlerin de entelektüel zeminini aşındırıyor ve durmadan "yeni"yi ve umutlu gelecekleri vaad eden yavan mühendislik yöntem ve söylemlerinin sosyal bilimleri daha güçlü biçimde işgal edebilmesi için bir itki oluşturuyor. bu yeni saldırı belki onlarca yıldır sürüyordu. ve muhtemeldir ki önümüzdeki on yılda bir geri dönüş arayışını, o eski karanlık entelektüel yoğunluğun getirdiği kavrayış derinliklerinin yeniden devreye sokulması denemelerini gözlemleyeceğiz ama nafile. doğru, mühendislikten akan tekniklerin kendi başlarına bir işe yaramadıkları, eleştirel bakış ve sorgulama olmadan uygulanamadıkları, yanıltıcı olabildikleri vb iyiden iyiye görülüyor, görülecek ama elden çıkarılan entelektüel yoğunluğun, bu yoğunluğu üretmeye muktedir olan o kasvetli, statik, yapay, yer yer geleneksel eski akademik auranın, bu eski akademiye ait akademisyen tiplerinin yeniden yakalanması, üretilmesi, kullanılması mümkün olmayacak. 

sosyal bilimlere benzer biçimde, mimarlık akademisi de, insan bilimlerinden beslenmesini ve kendini toplumsal-kültürel-politik bağlamla hizalamasını sağlayan bağlantılar çözüldükçe, zaten bünyesinde oldum olası barındırdığı mühendislik yöntem ve söylemlerine bütün bütüne yenilecek. mimarlık, yok efendim sanat mıymış yok efendim bilim miymiş neymiş, birinci sınıf öğrencilerine sorulan sorular geçmişte kalacak. mimarlık "çağın problemlerine yenilikçi çözümler sunarak birlikte daha sürdürülebilir bir geleceği inşa edecek olan" bir mühendislik alanı olacak. yani mimarlık adına değerli olan, onu kendine has, ayrı bir disiplin kılan her şey geri plana çekilecek. bir türlü gerçekleşmeyen boş vaatlerin bıkmadan usanmadan yüzeye püskürtülmesiyle karakterize olacak olan bu yavanlık denizi içinde, sığ iyimserlikleri ve uyumlanma enerjileri tükenmeyen pragmatik kariyeristler güruhunun arasında, bir rüyadan arta kalmış 3-5 figür, şahısları etrafına ördükleri köpükten kabuklarıyla bir süre sürüklenip, geride fazla da iz bırakmadan çekilip gidecekler.

 

*Ülkenin politik vaziyeti sebebiyle epey bir post'u taslağa çekmem gerekti

1 Şubat 2020 Cumartesi

yeni bir döneme hazırlanabilir mi iken?

yeni dersim çok güzel mi. keşke onunla sakin sakin uzata uzata uğraşacak daha fazla vaktim varmış. aslında tüm dönem de benim olsa olsa. hepsi belirdiği günden beri bizimle olan konular, isimler, icatlar, kurgular, anlayışları bir eşzamanlılığa yayıp bunlar içinden öyküler, kurgular, seçkiler alsam da, almasam da. bu dönem başka hiç bir şey yapmazsam çok da güzel bu işle uğraşabilirdim çünkü uğraşır mıydım. ama bunun dışında değer verdiğimiz onca şeyle de uğraşacak olmak düşüncesi düşünülmezdi. cümlesi kurulduğu gibi yolundan sapsarı. ardı ardına eklenip yüklemine bağlanan cümle inanmış mıydın. bu olduktan sonra bu olmazsa da beride şu demişti ki bu olmadı ya. açıklandı açıklanmalı kısa kolay ve anlaşılır ya iletişim kurmazdı. yeşil öfkeyle uyuyan renksiz fikirler. bu dünyanın karmaşıklığından layık olmazsa demiş stoacılar. ve biz hiç anlamadığımız ve içinde çaresiz kalakaldığımız bu alemi tertemiz ve apaçık cümlelerle anlatıp dursak da.

21 Aralık 2019 Cumartesi

in girum imus nocte et consumimur igni

tasarım eğitimiyle ilgili bir seri paket gireceğim, düşünce çizgisinin anlarını işaretleyecek. o kadar basit işte. sonra onun yerine ne kadar geri sarsam onu düşünmeye başlıyorum. neden mimar olmuşum? neden akademideydim? neden tüm çabalar böyle sonuçsuz? bu inat.. bu açıklanmaz süreklilik.. insan neye çarpsa onla ilgileniyor, orda çırpınıyor, o an bir parça köpük saçılıyor, bir yere izi çıkıyor.. o kadar işte. açıklamalar yerine anlamsız öyküler birikiyor. sonradan baktığında hiç bir yere oturtamadığın tuhaf, çapraşık anlam bulutları... "oha! varoluşsal krize bak" diyeceğim ama zaten o süreğen krizin arasında bazı yanılsama periyotlarında sanki bir takım şeyler bir yerlere oturuyor gibi gelip geçiveriyor. sürüp giden ise hep o tuhaf ve kaba uygunsuzluk... ve bu süreçte değişen şeyler de var: yorgunluk gittikçe artıyor.

şöyle bir baktım da önceki entry'lere.. son 4 yıldır krizden, anlamsızlıktan başka bir ifade aramamışım burada.. beni doktorayı bitirememek bir rayda tutuyormuş belki... dünyayı bitmeyen doktoralar kurtaracak.

19 Eylül 2019 Perşembe

altın orta demezsin değil mi?

tasarım eğitimiyle ilgili en önemli konu tasarım eğitiminin tasarım eğitimi olmaması. ya da olması. ya da olma düzeyi. son derece kontrollü ve biçimlendirici stüdyolar hızlı güzergahlar kuruyor. kontrolsüz ve gevşek stüdyolar alan açıyor ama elekten de kaçırıyor. mesleki trikleri kazandıran güzergahlar herkesi yakalayıp bir vasata çekerken mesleğe teğet geçen ama alanı zenginleştiren anlayış mesleğin gündemini etkilemeyi şansa bırakıyor. eğer kutuplar bunlar olsa, o zaman tasarım eğitimi olmayası.

26 Ağustos 2019 Pazartesi

tasarım eğitimi diye bir şey var mı?

yani efendim burda asıl öğrencinin şeysi değil mi? ya da yani okul bişeyler şeyetse de o dehanın, yani tasarımcı olup kendini gündeme yerleştirenlerin kim olacağını pek de tarif edemeyecektir değil mi? yani sonuçta Bauhaus'u hep ustalar şeyetti sonuçta ama Bauhaus usta şeyetmedi sonuçta değil mi? açıkçası bu ustaların pek çoğu formel bir eğitim almamışlardı açıkçası, çünkü açıkçası öyle bir eğitim de yoktu, yani açıkçası vardıysa da açıkçası bu ustaların içinde hareket ettiği yeni paradigmayı tatbik etmiyorlardı, sonuçta ustalar okulsuzdu ya da açıkçası okulsuz sayılırlardı. ortam ve deha, değil mi? o zaman tasarım hocası ne yapmaktadır?

bunun gibi bilinen soruların esasında bilinen yanıtları da var. tasarım eğitimi vardır, farklı tür ve tavırları mevcuttur, öğrenciyi çok geliştireni az geliştireni yani iyisi ve zayıfı vardır... ve aslında, açıkçası, sonuç üzerinde öğrenciden de çok hocalar grubu ve öğrenme ortamı etkindir. bunlar böyledir.

ama dahası vardır, öğrencinin kültürel sermayesi, motivasyonu, adanması ve yatkınlıkları, mezunun bağlantıları ya da bağlantı kurma becerisi, şans, meslek pratiği ortamı ve dönem, bunlar da kimin daha meşhur, kimin daha gözönünde, kimin daha üretken, kimin daha olumlu anlamda üretken olacağını belirler.  o da öyle.

tabii ki iyi hoca, iyi öğrenciyle buluştuğunda sonucun daha iyi olma ihtimali yükselir. ama bu kişinin meslek pratiğine dönük becerileri ve yatkınlıkları daha sonra ayrıca sınanacaktır...


bu iyi bilinenleri bir kusalım, kenara koyalım. şöyle şöyle soruları da hatırlayalım, onlar da kenarda dursun: iyi hoca olmadan tasarım eğitimi olur mu? tasarım eğitimi ideal bir öğrencinin dışındakilerle ne yapacak, nasıl yapacak?

şimdi ama, açıkçası, dönüp tekrar sormanın da zamanıdır: tasarım eğitimi diye bir şey var mı? ve tasarım eğitimi tasarım eğitimi olmalı mı?

1 Mayıs 2019 Çarşamba

4. sene-i devriyesi

سنهٔ دوریه‏ yazılırmış.
bu güzel bahar günü...

31 Aralık 2018 Pazartesi

kayma

tuhaf bir yıldı. herşey değişikti. hiçbir şey tam olarak yeni değildiyse de herşeyin anlamı bir parça kaymıştı. alışıldığı gibi akan hiçbir şey yoktu. iyiydi ama.

23 Ağustos 2018 Perşembe

işbaşı

insanı gündelik pratiklerinden yeterince koparan orta uzunlukta bir tatil..

18 Haziran 2018 Pazartesi

lanet

feryat figan ve boşlayıp üstünü çizmelerden terkedip bırakıp usanmalara doğru ilgili duygu dalgalanmasını katettikten sonra her zaman olduğu gibi sağlam ve berrak bir kafaya dönüp ne yapmak gerektiğini anlıyoruz. bir eğitim pratiğinin stüdyolaşması gerekiyorsa stüdyolaşması gerekiyordur. stüdyolaştırmaktan geri duruyorsan sonuçtan ne yüzle usanıyorsun?

neyi ne zaman yarım ve eksik bırakabiliyoruz ki?

28 Mayıs 2018 Pazartesi

"distinguished guests"

ayrıcalığa adanmış, ayrıcalığın arandığı, ayrıcalığın kaçınılmaz olduğu, ..

darwin galapagoslar yerine bienal zamanı venedik'in takımadasına gitse oradan yine aynı düşüncelerle dönermiş...

o kadar yüklü bir rekabet.. dolu dolu bir kapışma.. kalabalığından yani.. görünme, varolma mücadelesi...

dünya işler ve fikirlerden evvel pr etrafında dönüyormuş. işler ve fikirler pr'ın kullandığı araçlardan biriymiş sadece..

her yerde bir kuyruk, her kapıda bir sıra, her arayışta bir rekabet.. kalabalık durup beklerken o sıradan hızlı geçen, herkesten önce orada olan, herkesten rahat giden, girilemeyen yere giren, herkesin davetli olmadığı yere davetli olan, bir kademe üstteki projeye dahil olan, bir kademe üstteki, ondan üstteki, ondan da bir kademe üstteki müstesna şahsiyetlerin muhitlerinde bulunan, onlarla kareye giren, bunların etki alanları sayesinde daha da daha da daha da ayrışan, ayrışan, ayrışmak isteyen, ayrışmak için orada olan..

bir yönüyle yerinde bir proje yapmışız onu anladım. o kadar basit değilmiş. laftan ibaret değilmiş. ama paradoksal bir proje.. ayrışma yapılarının mümkün kıldığı, olsa olsa bu ayrışmaya dayalı kültürel yapıları iyi kullanmak üzerinden mümkün kılınabilen bir tür empowering projesi gerçekleştirdiğimizi orada daha iyi idrak ediyoruz..

ama imkansız bir girişim. devede kulak olmanın yanısıra, yine ayrışma yaratmaya çalışıyor. çünkü orada ayrışmadan daha büyük bir değer yok. bu kaçınılmaz.. herkes orada varolmaya çalışıyor ve herkese yetecek kadar "ilgi" ve mercek mevcut değil.. ayrışmayı yaymaya, ondan pay almaya, ayrışmaya çalışıyoruz.




14 Mayıs 2018 Pazartesi

çalışmayanın manifestosu


çalışmayacağım asla,
yüzeceğim güneşten sellerde..

asla çalışma!

para için çalışma, ünvan için çalışma, mevki için çalışma, gelecek için çalışma.

çalışma asla,
"hayat standardı" için.
araba, cep telefonu, ev taksidi, şampuan ve restoran için çalışma.

[browser'im burayı unutmuş.]


22 Ocak 2017 Pazar

taşındık

geçen yıl düştüğüm iki not, şu ve şu... buraya düşmediğim ama araştırma ile ilişkimi yeniden düzenlememe sebep olan bir seri başka sorgulama ile birlikte ve doktoradan bakiye işlerin de artık iyi kötü yapılıp bitirilmiş olması sayesinde ve bir süredir beklenen sıkıntılar ve fırtınalar üstümüze iyiden iyiye üflemeye başladığı için beni bir süre daha çok kafam karışık değil'de arayınız.

20 Ocak 2017 Cuma

bi keçi vardı..

gerçekten de araştırmanın olmadığı yerde yeni söz, araştırma ve yeni sözün olmadığı yerde de yeni mekan yok. öyleki yeni mekanın şurdan burdan ithali bile yok. aynı mekansallıklar aynı kurumlarda bıkmadan devredip duruyorlar. o durumda en büyük başarı bir tarafta bağlamdan-bağımsız arkitektonik olgunlaşma, öbür tarafta görselleştirmede güncel modaları yakalamak oluyor. mimarlık kültüründe önemli olan da sonuçta bu ve bu kadar değil mi?

yeni problemler kurulmadığında yeni mekana dönük bir gerek açığa çıkmıyor. yeni mekan aranmadığında yeni araç da gereksiz. stüdyo araştırdığında yeni problem, yeni söz, yeni araç, yeni mekan birarada araştırılıyor olsa gerek. birinden biri eksikse araştırmanın hakikiliğinden kuşku duyuyor insan. ama zaten insan neyden kuşku duymuyor ki?

ne boğucu ne sıkıcı zamanlar.. insan şu yazdıklarına hala anlam verebiliyor mu? daha doğrusu bunları hala yazıyor oluşuna?

13 Ocak 2017 Cuma

kim il sung da kusura bakmasın

2007 benim için ilginç bir yıldı. çok..

1997-2007 arası neyin peşinde olduğumu düşündüm. özetle, dünya görüşümün ve hayat anlayışımın tüm temelleri o dönemde atıldı. bana sunulan hayat kurgusunun dışına çıkmak için herşeyi yaptığım dönemdi o. elden geldiği kadar işte..

daha ilginci, çalışma masasına 2007'de oturdum.

dünyanın kurgusunu sorgulamak, kabullenmemek, ya da hatta reddetmek zaten gündelik bir hal, hatta herhalde varlık tarzım idi de, kendi sınırlarını araştırdığın, o sınırların nerede olduğunu bildiğini varsaymadığın, gitmek istediğin yönlere doğru tüm yolları katettiğin bu dönemler tabii ki çok değerli. başardıkların senle kalıyor, başaramadıklarından öğreniyorsun; öğrenesin varsa..

2007-2017 arası da dünyayla pazarlıklarımı kıyıcı bir şiddetle yenilediğim dönem oldu. öncesinde oturttuğum, inandığım, sorgulamadan yaşadığım ne varsa masaya yattı, parçalandı, sorgulandı, ötesine geçildi.. yine, yaşadıklarım, başardıklarım ve öğrendiklerim benle, başaramadıklarımla ilgili olaraksa artık iyi bir fikir sahibiyim. on yıl az bir süre değil. bir uzmanlık on yılda ediniliyor. küçümsememek lazım.

çalışma masasından kalkacağım. çünkü, asla çalışma.

3 Ocak 2017 Salı

ama kim il-sung darılır

acaba yeni yılda beni çalışma masasından kaldıran uğraşlarım olacak mı?

25 Ekim 2016 Salı

rube goldberg machine

sabır ve sebat dolu çalışmalar.

18 Eylül 2016 Pazar

en ilginç bir dönemin başlangıcı

ne güzel bir yaz idi.

9 Ağustos 2016 Salı

Gönder

Submit, gönder, pasla, ertele. Nihayet bitti. Tüm yılın listesi temizlendi. Doğru, işlerin hepsi de devam edecek. Ama sonra devam edecek. Şimdi en öz hakiki gerçek sahici  sahih konuma dönebilirim.