10 Kasım 2009 Salı

ilk sular

flickr'da generative diye arattım, akşam yemeğimi yerken slide show olarak izliyordum.. sanki hayatın ortaya çıktığı o ilk sulardaki ilk deneysel organizmaları izler gibiyim.. bazıları hareket ediyor, bir kas kasılıyor, bir nokta bir kavis çizerek ilerliyor, ışıklar mekanı dolaşıyor, birbirlerine göre hareket eden organizmalar var ve müthiş bir çeşitlilik... sanki birinin çengeli ötekisinin askısına takılıverecek, bir tanesinin bir parçası kendini kopyalattıracak, birleşecekler, memeler halinde yayılacaklar, çoğalacaklar ve evrilecekler.. birbirinden bağımsız fikirler yani... sonra bunlar bakılmalık güzellikler olmayı aşacak...

boden: creativity

şu kitapla ilgili bir miktar yazasım var:
Margaret A. Boden, The Creative Mind: Myths and mechanisms (Second edition, Routledge, 2004)

kitabın ilk baskısı 1990'da yapılmış.. insan yaratıcılığına yapay zeka üzerinden yaklaşıyor.. ilginç olan, bu alanın çok hızlı gelişiyor olması beklenir ama 15 yıl sonra yeni baskı yapılırken kitabın asıl çerçevesini rahatsız etmeyen kısa bir epilog yazmak yeterli gelmiş.. evet hala baştan sona çok inandırıcı ve özel bir ek istemiyor.. şaşırdığım şey, taşıdığım "mindset"e çok uygun olması kitabın... projemin altında örtük ya da açık olarak yatan kabullerin pek çoğunu tartışıyor ve genelde lehte bir hava yaratıyor boden. ('citation' gerekirse :] )

_soruyu insan yaratıcılığının doğasını anlamak için soruyor:
"bilgisayarlar yaratıcı olabilir mi?"

_şu ayrımı yapıyor:
P creative (something feels like creative to somebody) and H creative (something historically creative)...

_ikinci bir ayrım:
bilgisayarlar yaratıcı gibi görünebilirler mi? (: yaratıcı ürünler verebilirler mi?) - bilgisayarlar gerçekten insanın olduğu anlamda yaratıcı olabilirler mi? ve genel olarak ikinci soruyu yanıtlamaktan kaçınsa da böyle bir soruyu üreten zihin yapısını epiyce tartışıyor (genelde deşifre etmek ve geçersizleştirmek için).. projeme ilk başladığım noktadan beri benimsediğim tavır buna uyuyor..

_benim aklıma da tasarım alanında iyi bilinen başka ayrımlar geliyor:
yaratıcı süreç, yaratıcı ürün, yaratıcı tasarımcı.

_herhangi bir ürün (fikir, tasarım, eser...) ya da süreç hakkındaki yaratıcılık sorusunun evet/hayır türünden cevaplanamayacağı yolundaki sağduyulu tavır.. (kelime tek ama onla işaret ettiklerimiz çeşitli, dolayısıyla yaratıcılık kelimesinin özlü ve net bir anlamı yok, ancak kullanımların çoğunu kapsayabilecek belirsiz/esnek anlamları olabilir...)

_haritalar: yaratıcılığın belirli bir alana dair zihin haritalarımızla sıkı ilişkisi... genelde rastgele oluşumlara değil bir seri kural, örüntü, kalıp vd. haritası üzerinden oluşturulup bu çerçeve içinde bize farklı ve yeni gelen ürünlere "yaratıcı" gözüyle bakıyoruz. yaratıcılığın mevcut haritalar üzerinden işlemek ve bazen de bu haritaları sorgulayıp değiştirmekle sıkı bir ilişkisi var gibi görünüyor.. (diyor özetle)

_insan zihninin çağrışımsal-analojik işleyişinin yaratıcılıkla ilişkisi ve bunun ne türden bilgisayar sistemleri ile yeniden üretilebileceği üzerinde duruluyor (semantik haritalar, ilişki haritaları, kural setleri...) enteresan örnekler var, öykü yazan, resim yapan, caz emprovizasyonu yapan, şarkı besteleyen, teorem ispatlayan, kimya teorileri üreten, metin analiz eden sistemler.. boden bütün bunların yaratıcılık yolunda kullanılabilmesinin koşulu olarak (öğeleri ve ilişkilerini haritalayan) mevcut bir bilgi dağarcığına ek olarak öğrenme ve yeni durumları yorumlama becerisinin yapay sistemlere eklenmesi gereğine işaret ediyor....

yeni ve işe yarar bir ürün verdiğinde onu değerlendirip tanıyabilmen lazım, arama uzayının genişliği düşünüldüğünde üzerine gideceğin yolların verimliliğiyle ilgili höristikler kullanman lazım, geniş ve esnek ilişki haritaları taşıman ve kullanabilmen lazım, bu haritaları sürekli yenileyip esnek biçimde yorumlayabilmen lazım, ele aldığın alanın haritalarının az taranmış mevkilerinde işe yarar şeyleri arayabilmen, gerekirse o haritaları hatırı sayılır biçimde yenileyebilmen lazım... bir sürü iş... ama bir bilgisayar programının eğitimine 20 yıl harcayınca Aaron gibi bir ressam yetiştirebiliyorsun.. düşünüyorum benim yaşımdaki bir doktora öğrencisi bugüne bugün 25. örgün eğitim yılını geride bırakıyor (emekli olacağım artık ba!), ama eğitimin doğum ardından (belki daha da önce) tam gaz başladığı düşünülürse ve zaten zihnimizde ve bedenimizde doğuştan pek çok pratik "bilgi" ve höristik taşıdığımız da düşünülürse... bir tasarımcı "anlamlı" ve "yaratıcı" işler tasarlamaya başlayana kadar ne kadar çok şey öğrenmek ne kadar çok beceri edinmek durumunda.. yani programların zihinsel işleyişi yanında eğitimlerine de zaman ayırıldığında (bkz bilgisayarlar tarafından doğrudan kullanılabilecek wordnet gibi haritalamalar [bir de mantıksal-çıkarsama-aygıtları üzerinden kullanılabilen veri tabanları var... bazıları ticari bazıları açık. wikipedya gibi ortaklaşa bir süreçte geliştirilenler var.. "semantic web" veya "linked data" diye aratılırsa ya da ilgili wikipedya maddeleri şöyle bir incelenirse hedefe doğru ciddi biçimde koşulduğu görülebilir])...

_evrimsel hesaplamalar yaklaşımının bugün için üzerine gidilmeye değer olması bu sayılanların hepsiyle bağlantılı diye düşünüyorum... bir kere bu sistemlere çok çeşitli yollardan bilgi ve beceri enjekte edilebiliyor, sonra sistemlerin temelinde "değerlendirme" var, sonra arama uzayını kısıtlayan uygulama ve değerlendirme höristikleri kullanılabiliyor, bu sistemler hem ürünlerini, hem ürünlerinden, hem yöntemlerini ve yöntemlerinden öğrenebiliyor... ve bunları yapmak için insanın bilinç arayüzüne özdeş bir yapıya ihtiyaç duymuyorlar. niye insan gibi kendilerini üretsinler ki zaten?

9 Kasım 2009 Pazartesi

bir ara bienal'e gittim

yorumum: rotterdam'daydı, yağmurlu bir gündü.

edit: üzerine düşündükçe düşüncem daha da netleşti: hakikaten rotterdam'daydı.

8 Kasım 2009 Pazar

todolist

yazacaklarımın arasında birikenleri listelemek bile zaman alır.. ancak bu notu yazmak için zamanım var... nasıl tek bünye olarak bir ekip çalışmasını zamana yayılma ve zamanda kesinti taktikleriyle taklid ediyorsak, aynı bünyede pek çok tam zamanlı meslek uygulamasını da zamana yayılarak taklit etmekten başka şansımız yok. hayatım boyunca en çok uğraştığım meslekte diyelim ki 3 yıl tam zamanlı çalışmış olsam toplamda, ve en azıyla belki 3 ay.. diğerlerini tam zamanlı listesine koymuyorum, burada genişlemesinee ve derinlemesinee ayrımını yapıyoruz.. bir seri proje haritaya yerleştirilir. sonra zamanı gelince bir kısmı gerçekleştirilir... ideal stratejiyle farkı şu, burda polisi bitirip hemşireye hemşireyi bitirip öğretmene geçiş yapmıyoruz da polisi bitirmeden terlikçiye terlikçiyi bitirmeden jandarmaya, onu bitirmeden marangoza geçiyoruz ve tekrar polise döndükten sonra mimara geçiyoruz. bu yazıyı yazdığım bilgisayar da yaklaşık olarak böyle yapıyor ve şikayet etmiyor. biz de etmiyoruz. ama o tabi bize işlerin birlikte aktığı izlenimini yaratacak bir arayüz sunabiliyor. biz sunamadık.

demek ki gerçekten uzmanlaşmam mümkün değil. ideal durumda hepsinde uzmanlaşıp hepsinden emekli olmam gerekiyordu. ben öyle anlamıştım. ama yanlış anlamışım. kenarlarında kalmak gerekiyor. kız doğru yazmış.

bir takım işleri bir noktaya getirdikten sonra başka bir takım işlere dönerken o arada... sonra da başka şeyler... ama bu karmaşa arasında şu anda uğraşmakta olduğum çerçevenin önceden bünye tarafından çizildiğini farkediyorum, hem süreklilik var hem de o zaman çizilenler burada gerçekten çalışıyor. genelde olmasa da bazı anlarda hoşuma gidiyor bu durum. geleceği programlamak.