31 Aralık 2014 Çarşamba

kuzey kore liderinin icat ettiği çalışma masası

yeni yılda tek dileğim elektiriklerin 3-5 gün kesilmemesi. çünkü makinada pareto-racing'ler dönüyor. acıklı evet. ama crossover-mutasyon sayısı kombinasyonları bulunmalı. ben bulmazsam kim bulacak? IEA çalışması bitmemiş. hatta şöyle bir baktım da, aslında denemeleri bitirmiş olmaktan ziyade hangi deneme setlerini işlemem gerektiğini anlamış haldeyim. bunu anlamak için uzunca bir ara verip kafamı bir dağıtmam--ki zaten kendi kendine dağıldı, zor topladım--ve sonra metni yazmak için grafikleri derlemeye dönmem gerekti. bu araştırma denen şey gerçekten meşakkatli. doğru düzgün ve telaşsız yürütmek gerekiyor... özen ve sabır...

edit: kesildi. ama eski yılda kesildi. neyse, aslında sorun değil, bu tip projelerde "kaldığın yerden devam et" seçeneği kodluyorum. bir kayıp olmuyor. hava insana sen şimdi olsa olsa çalışırsın diyor. yapman gereken işler varsa kış hayatı tutarlı bir kurgu... iş de var tabii... ama belki de yapmam gerekmiyor. işler de öyle diyor. kış, hadi otur çalış diyor. iş, yok beni şimdi yapman lazım değil ki diyor. asla çalışma diyor. bence de eski yılın son günü tatil. kafamı düzlemeyi ve mümkünse sıfırlamayı tercih edeceğim.

26 Aralık 2014 Cuma

vefat

metin hoca çok kendine has, herkeste saygı uyandıran ve herkese kendini sevdiren de bir adamdı.. minik huysuzlukları da, enerjisi de, titizliği de, kuralcılığı da ona yakışırdı. derslerine zihinsel mesaisinin tümünü verir, kendisi neyle dertleniyorsa öğrencinin önüne o problemi ve o düzeyde getirirdi; onun çalıştığı alanda akademinin ufku neyse sizi orayla karşı karşıya getirdiğini bilirdiniz. bu bana hep etkileyici geldi... yanında oraya buraya az gitmedim, çalışmak için yani.. iyi bişeyler vardı onlarla çalışmakta.. severdik.

25 Aralık 2014 Perşembe

tolstoy mu nagarjuna mı

tolstoy'un itirafları akademinin anlamını önce kaybediyor, sonra arıyor tarıyor ve anlamsızlığın profesörler dünyasının bir özelliği olduğuna karar veriyor, öyle ki sıradan öğretim görevlilerinin hayatında o anlam mevcut. fakat uzaklaşmayı tamamlamak için nagarjuna'dan içiboşluk ve olumsallığa dair metinler okumak da gerekebilir. (yetmeyebilir..) evet budistlerin bir bildiği var, araşgörlükten bir kadroya doğmakla başlayan, bir noktada özel üni.'de prof.luktan emekli ölünmesi yoluyla kadroyu boşaltıp başa dönen akademik samsara fena. neyseki nagarjuna bizi rahatlatıyor: akademik, kadroyu ne alabilir ne kaybedebilir, zaten de yok. ve ama nirvana da ne var ne var değil diyor nagarjuna. bahsedilen nirvanaya erişmek için kırk yıl derslerde, araştırmalarda, projelerde, jürilerde, komitelerde, komisyonlarda, konferanslarda, seminerlerde, atölyelerde çile çekip yine de ne var ne var değilin ferahlığına erişemeyebilirsiniz. cahil akademik diyor ki, bugün kovayla dökülüyorsa yarın kovada yok. işte bu büyülü ve yanıltıcı görünüşten kurtulamazsanız.. vara da yoka da takılmaktan geçemezseniz.. o döngüden çıkamazsınız şüphesiz.

6 Aralık 2014 Cumartesi

radikal bir pedagoji, ama pragmatik olmayı bırakmadan!?

bir süredir durduğum anı bir tür bekleme bölgesine çevirmiştim ve gerçekten de öylece bekliyordum. sorun şu: normatif alan ile pragmatik alanın ilkeleri, hiç de keyfi olmayan bir biçimde, birbirinden farklı bir takım işleyişlerin gerekleri içinden türüyor. ve ama ortaya çıkan normatif ve pragmatik anlayışlar sonuçta birlikte çalışmak durumundalar çünkü aynı pratiği yönlendirmeye çalışıyorlar ve çoğunlukla melez bir söylemsel alan açığa çıkıyor. bu ikisini birbirinden nasıl ayırıp, sonra nasıl yeniden biraraya getireceğimiz sorusu stüdyo ya da meslek pratiğimizi belirleyen süreğen bir problemin ifadesi..

bir ahlaki ilkenin ya da ideolojik duruşun, stüdyoda öğrenme hedefine dönük olarak iyi işleyeceğini varsaymamak gerekiyor. çünkü işlemeyebilir. ya da belki iyi işlemesi için ek koşullar bulunuyordur ve bunların da bütüncül bir ortam üretecek biçimde sağlanması gerekebilir... zira kaynağı farklı; öğrenmenin gereklerinden gelmiyor... mesela 'temel ve indirgenemez haklar' ve 'bireysel özerklik' gibi fikirler, eşitlik gibi başka bir fikir üzerinden farklı toplumsal kesimleri kapsayacak şekilde genişletildiğinde, örneğin baskı ve hiyerarşiyi toplumsal alanın her kademesinden kaldırma yükümlülüğünü benimseyebiliyorsunuz. ama bu, mesela, pek çok insanın öğrenme tarzıyla uyuşmuyor.. hatta tam tersi, hiyerarşik eğitim kurgularında insan ruhuna hitap eden ve öğrenmeyi kolaylaştırıp hızlandıran yönler bulunabiliyor.. ve sürekli daha iyiyi talep etmek, ya da öğrencinin henüz gelişmemiş çalışma disiplininin yerine geçmek oldukça baskıcı eğitim pratikleri... ama işe yarıyorlar. bu tür pratikler öğrencilerin hepsine uygun değil şüphesiz, fakat benim gördüğüm o ki, daha serbest stüdyo kültürleri daha az sayıda öğrenciyi yakalıyor ve yukarı çekiyor... çok serbest ve talepsiz bir stüdyonun öğrenciyi yakalama ve gelişimini hızlandırma başarısı o kadar düşük ki belki sadece en iyi %10'u tam anlamıyla yakalıyorsunuz... buna istisna deniyor zaten.. onu yakalamasanız da o kadar öğrenci kendi yolunu buluyor.. eleştiri - cesaret verme dengesini daha talepkar ve eleştirel kutuba doğru kaydıran, kontrol - serbestlik dengesini kontrol tarafına kaydıran stüdyo, öğrenci dağılımının şişkin karnını daha iyi yakalıyor gibi görünüyor... ve istisnai öğrencilerde de birebir mentörlük modeline geçebiliyorsunuz.. yani yakından takip ediyorsanız onları da yakalama şansınız var...

diyelim ki bu yazdıklarım doğru, fakat öyle bile olsa özgürlükçü bir stüdyo kültürü kurma gereği karşımızda duruyor. çünkü baskıcı ve hiyerarşik işleyişleri kabullenen ve içselleştiren insan grupları yetiştirmek istemiyoruz. çünkü stüdyo sadece mesleki becerileri aktaran bir alan değil. mesleki bakışlar, tavırlar, meslek insanının entelektüel gelişimi ve sorumluluğu da stüdyonun konuları arasında. üniversite öğrenciyi bütüncül bir perspektifle bir birey olarak ele alıyor. kontrolcü ve talepkar bir stüdyo kültürü belki öğrencinin daha hızlı gelişmesini sağlıyor ve belki daha çok sayıda öğrenciye hitap ediyor ama bu modelde öğrencinin sırtından karar verme sorumluluğunu kaldırıyorsunuz. kararların çoğunu onun yerine alıyorsunuz. onun alanını daraltıyorsunuz. geride kendisine söyleneni yerine getirme yükümlüğü kalıyor. burdan nasıl bir öğrenci ve nasıl bir insan profili yetişir? ve bu "achiever" cacığına rakı dayanır mı?

o zaman problem biçim değiştiriyor: normatif alanın taleplerini öğrenme pratiğine dair alanın talepleri ile uzlaştıracak, ya da en azından müzakereye sokacak stüdyo pratikleri nelerdir? sorunun yanıtlarını pratikte aramaya geçmek için mükemmel yanıtların bulunabileceğini varsaymak gerekmiyor. arayışımızın zemini ve malzemesi için stüdyonun ve tasarım kültürünün çok katmanlılığına ve insanın ruhsal yapısının çeşitlilik barındıran, esnek ve dirençli karmaşıklığına başvuruyoruz. malzememiz zengin. talepkar, kontrollü ama özgür! hadi kolaysa bu stüdyoyu oluştur bakalım.