23 Kasım 2015 Pazartesi

tamam değil

uzun zamandır gevelenmiş, evrilmiş, çevrilmiş ve ertelenmiş yeni bir araştırma ve üretme hattına girecektik ve girdik. burda. ama ayrıca sıkı çalışıp birikmiş işleri de listeden silecektim. dönmeden önce yani. uzun tuttuğum tatili de böylece telafi edecektim. esasında öyle de yaptım. sıkı çalışıp birikmiş işleri listeden bir bir siliyordum, siliyorum. işler... temiz bir bahar sayfasına dönülecekti. temiz dediğim, ara verilmiş olan işlere yeniden girişilecek şekilde temizlenmiş. işler...

sonra neyi düşünüyordum, bir yerel ve vernaküler modern var, ilginç beklenmedik mekansal buluşları oluyor, onu çizeyim diyorsun, yer döşemelerinin arasındaki 20 santimetrekare topraktan üst katlardaki çardaklara doğru ince ince ve kıvrılarak büyütülmüş sarmaşıklar çizeceksin, çizmek istemiyorsun, emek emek parçası olduğun ama ait olmadığın ne varsa çizmek istemeyişinde yeniden seni dürtüklüyor, çizmek istemiyorsun, elin resim çizmeye varıyor, diyagram değil. ilkinde kafa rahatlıyor, ikincisinde çalışıyor. ilki rekreasyon, ikincisi iş.

bu kültürün de bu ortamın da parçası olamıyorsun, ertelenmiş işlerin arasında artık asla el atamayacağını anlamaya başladığın ama niyeyse en çok da onları yapman gerektiğini sandığın ne varsa uzaktan bir bakıyorsun, listelerini tüketip onlara el atacaktın dönmeden, listeler tükenmiyor, varoluşsal bir aciliyeti olmayan konuların öncelikli hali sürüp gidiyor, mimarlık ve tasarımın bu biçimci ve zanaatkarane çölünde neden durduğunu anlamlandıramıyorsun. sen emek emek bunun parçası oldun da sen buna ait değilsin ki. için sıkılıyor. açıp bu kültürün bir kitabını okumak istemiyorsun. kuramına dalmak istemiyorsun. resim resim beğenemiyorsun. bir heyecan vermiyor. bir çöküyor. hayat da böyle geldi geçti işte diyorsun. hayatın önümüzdeki kısmı da harici şartlar yüzünden parlak görünmemekte. ülke de dünya da bir çavlanın girişine doğru hızlanmaktadır. bir gün gelip kendini çalışmaya bunları düşünmemek için verenlerden mi olacaktın sen de? içinden gelen aciliyeti takip ederek değil de.. şaşkınlık.

şimdi de doğrusunu bir yerli yerine koyup iç dökmeyi dengeleyelim: hepsinin bir ilginç yanı var, hepsi bir miktar çekip götürüyor, hiç bir işe boşu boşuna girişilmedi, bunlar ilginç konular, araştırmacının içi sıkılıyor, deadline'lar varlar, yaşıyorlar, ölmüyorlar, her zaman iyi iş çıkarmak gerekiyor, bu fena bir baskı, bunda da aslında pek kimsenin suçu yok, bünye öyle işliyor. öncelikler nelerdir, bunu söylemek aslında o kadar kolay değil. iç sıkıntısı geçicidir, insan kendini masanın başında işler vaziyette bulacaktır, orası muhakkak.

Hiç yorum yok: