15 Aralık 2010 Çarşamba

araştırmacı milano'dan bildiriyor

[ama tam olarak naklen bildiremiyor çünkü konferans salonundan internete bağlanıp diyelim ki gazete okuyabiliyorum, bloglarımı izleyebiliyorum ama aynı bloga log in edemiyorum. maillerime de bakamıyorum. engellemişler. artık fazla kaytarmayalım diye midir sakıncalı içeriğe ulaşmayalım diye midir...]

milano'da 3 tam günüm milano politeknik aula s01'de generative art 2010 konferansında geçiyor. dışarıda hava çok soğuk. şimdilik konferans salonundan kahve köşeciğine tekrar salona oradan da tipik-italyan-restoranına gidip gelip duruyoruz. mütevazı bir konferans ve düzenleyenler çok yaşlı. ufak tefek mezuları gidip 100 yaşındaki saygıdeğer bir akademisyenden isteyip durmak zaten tuhaf, bi de anlıyor mu tam belli değil, unutabiliyor da kolayca konuşulanları. arada bu iki tatlı şahıs "ben konuşuyorum söz bende" türünden birbirine girer gibi oluyor, gülüyoruz. sonuçta herşey iyi kötü yürüyor. kahvemiz yemeğimiz eksik değil. eğer sunumlardan da çok fazla ilham ya da fikir beklemiyorsanız işte hafif bir zihinsel tur oluyor insana.

ıraklı akademisyenler bugüne yetişememiş, onların yerini almak isteyecek var mı dendi. kimse çıkmadı. yemekte gittim ben çıkarım dedim. sonra tam artık ben çıkacağım. bişey arranmaya başladılar. kadın olan dolanmaya başladı. önümdekilerle konuştu. adam da bakıyor kürsüden. sonra önümdeki bir kadın kalktı ben sunarım canım dedi, giti sundu. allah allah diyorum. neyse göz göze geldik. e ne oldu bizim iş der gibi bir surat yapınca hatırladı haa dedi ben seni göremedim orda. zaten adım da programda yanlış yazılmış. tabi diyorum ne diyeyim, ben türkçe karakter kullanmışımdır, ben yüzümü eğmişimdir. keh keh.. sonuçta öyle ya da böyle sunumumu yaptım. geçti. ne kadar kısalttımsa da uzun sunum formatında hazırlamışım. üzerinden bir daha geçip toparlasam belki herkese de daha anlaşılır gelirdi. ama çalıştığım alanı bilenler mevzuyu anlamışlar. akşam yemekte denk geldiklerim biriki soru sordular. paperi görmeyi bekliyoruz valla dediler. konuştuk. pek saygıdeğer ünlü akdemikler de vardı aralarında. bir tanesi gecco'ya sunmayı düşünüyo musun, önümüzdeki konferansa sunabilirsin dedi, ötekisi bu yaklaşımla daha önce karşılaşmamıştım dedi. gecco evrimsel hesaplamalar alanının en önemli konferans serilerinden.. mühendislerin ve 'matematikten anlayan akademisyenlerin' (daha iyi bir tanım bulamadım) daha yoğun bulunduğu bir ortam. velhasıl güzel oldu. kendimi iyi hissettim.

konferansın sosyal ortamı ilginç, tecrübeli akademikler teklifsizce muhabbete girip tüm sessizlikleri ustaca sorularla süreğen bir muhabbet elde edecek şekilde bölmeyi başarmaktalar. uzun masalarda daha neşeli ve konuşkan insanlar muhabbeti çekip götürmekteler. işte iyi kötü, uzun sessizlikler olmadan iletişim kuruluyor. havadan sudan. senin ülkende şu nasıl benim ülkemde bu nasıl, dünyada şu nasıl...

bugünkü sunumlardan iki tanesi ilgimi çekti. fakat ikisi de zorlaya zorlaya üretken sanat olmuş. yoksa nerdeyse tümüyle geleneksel süreçler üzerinden yoğun el emeği ile üretilip sonra modellenmiş çalışmalar. biri antony viscardi'nin ilk yıl tasarım stüdyosu. burada 2002'de yine burada sunduğu bildiri var. aynı örnekleri bugün de gösterdi. yenileri eklenmiş. hocanın yaklaşımına adanmış olmasının en azından ürün olarak kuvvetli sonuçlar verebileceğini gösteriyor. ama bu yaklaşımı tuttuğumu söylemem zor. yine de çizmek ve çizmek üzerinden tasarlamak konusunda düşünmemi sağladı. diğeri manuel a. baez. burada katlamalarla ürettiği bazı çalışmaları var. "şiş kebap sticks" ile yaptıkları var mı bilmiyorum. gugıllayın. onun şiş kebap dediği bizim çöp şiş dediğimiz şey. bana ilginç gelen bizim birinci sınıf eğlencesi olarak düşündüğümüz, yani biz belki ciddiye alsak da öğrenciye uzun soluklu, bir ufku olan bir çalışma alanı gibi sunmadığımız çöp-şiş ve katlamalı-yüzey meselelerini bu denli ciddiye alıp üzerine kariyer kurmuş olması. bu iki şahıs da adanmanın ve uzun soluklu çalışmanın nasıl sonuçlar verebileceğini örnekliyor gibi..

Hiç yorum yok: