alternatif 1.
eğer geniş kapsamlı bir otomasyon projesinden söz ediyorsak, tasarım alanında yapay zeka çalışmaları henüz ikna edici sonuç vermiş değil. akıllı tasarım asistanlarından sözetmek bile güç. erken çalışmalar tasarımı 'problem çözme'ye indirgemeye çalışmış görünüyor ama tasarım problemleri doğaları gereği belirsiz (kötü-tanımlanmış) ve tasarım otomasyonu başlıbaşına ayrı bir yapay zeka alanı olmayı hakediyor. tasarlama kendine has bir düşünme ve eyleme tavrı ve insanın düşünme ve iş görme tavrını anlamak açısından araştırılması gerekiyor. algoritmik yaklaşımların iflas ettiği problemlerde insanın çözüme nasıl ulaştığını anlamak pratikte de önemli sonuçlar üretecek.
demek ki işin iki boyutu var:
1. belirsiz problem alanlarında insanın nasıl davrandığını anlamaya dönük bilişsel araştırma.
2. bu tarz alanlara yönelik pratik otomasyon çalışması.
bu iki alanda yeni yaklaşımlar var. tasarım düşüncesi / tavrı araştırmaları şu anda yeteri kadar gelişmiş sayılmaz, alanın karmaşıklığı şimdilik ancak ana hatlar ile ilgili bir kavrayış ve kabule izin vermiş gibi görünüyor. bu belki bir başlangıç olabilir ve bu alandaki çalışmalar daha somut veriler üreten bilişsel nöro-bilim tekniklerini kendine katarak aşama katedebilir.
yapay zeka alanında ise ilk kuşak yaklaşımlardan (GOFAI) farklı yöntemler, genelde sınırlandırılmış problem alanlarında da olsa uzun zamandır deneniyor. bunlardan biri evrimsel hesaplamalar. bu bir stokastik arama türü ve 'sub-optimal' çözümlere ulaşmada oldukça etkili olduğu düşünülüyor. evrimsel algoritmalar mucize yaratmıyor ancak tasarımın çeşitli aşamalarında kullanılabilecekleri de öngörülüyor ve çeşitli çalışmalar mevcut. evrimsel algoritmaların belirli bir alana uygulanabilmesi için bir kaç temel hususun ele alınması gerekiyor:
>tasarım alanına ait ürünlerin bilgisayar ortamında temsili (genotip, fenotip ve inisiasyon)
>aday ürünleri çözüme cevap verecek şekilde adım adım dönüştürecek operatörlerin geliştirilmesi (mutasyon ve çaprazlama)
>tasarım hedeflerinin tanımlanması ve aday ürünlerin hedeflere yönelik olarak değerlendirilmesi (zindelik prosedürleri)
(tasarım alanının ve problemin tüketici biçimde tanımlanması ise gerekmiyor!?)
bu hususlar mimari tasarım alanı için de geçerli. mimari tasarımda hem işlevsel performans kriterleri var hem de biçimsel (tasarım hedefleri). işlevsel olanları tanımlamak için çeşitli çalışmalar yapılıyor ve belirli bir başarı düzeyine gelindiği söylenebilir. biçimsel değerlendirme ise ya performansa indirgenmeye çalışılıyor ya da interaktif süreçlerde insan tasarımcı işin içine katılıyor. oysa:
> biçimsel nitelikler sayısal olarak temsil edilebildiğine göre, beğeniler de sayısal olarak tanımlanabilir?
> (mimari) tasarıma yönelik bir otomasyon projesi biçimsel değerlendirmeyi de otonom kılmalıdır.
proje hem işlevsel hem beğeniye yönelik performans kriterlerini karşılayabilecek bir tasarlama yaklaşımını örneklemeye yöneliyor.
(ama mimari tasarımın neresinde, hangi aşamasında, hangi alt-göreve yönelik olarak, yoksa mimari tasarım değil de daha genel bir tasarım başlığı altında örnek mini problemlerle ilgili olarak mı?)
21 Kasım 2010 Pazar
20 Kasım 2010 Cumartesi
tatil sıkıntısı
9 gün tatil:
> bir an önce bitmesi istenen anlamsız bir zaman aralığı.
tanım:
> tüm resmi kuruluşlar kapalı olduğu için yapılması gereken herşeyin 9 gün sonraya ertelenmesi.
sorun:
> ama yapılması gereken herşeyin hala yapılması gerekiyor ve liste uzun ve resmi kurum ve kuruluşlarla ilgili bir sürü madde var.
sonuç:
> tatil yapmak ile elden geldiği kadar iş çıkarmak arasında kalmak ve ikisini de yapamamak.
> tatilden sonra yapılacak işlere hazırlanır gibilerinden ve eğilinmesi gereken diğer mevzular için konsantre olmaya çalışır gibilerinden tatsız ve anlamsız bir bekleyişle tam 9 gün harcamak (çocuk odasında).
(> bir araştırmacının kendi evinin olması gerekiyor. şezlong sığacak kadar bir balkonum olsaydı en azından keyfederdim ayaklarımı uzatıp. ya da kanepeye yatıp kendi istediğim tv kanallarıyla vakit öldürürdüm. bu da bir tatil hissi verirdi sanıyorum.)
tatilin iyi yanı:
_biraz ferahladık, kentte dolandık, içtik, deniz kenarı gördük, vapura bindik, balkonda oturduk (belimizi üşüttük), hava aldık, aciliyet hissinden arındık.
_internette uzuun uzuun dolandık, ne kadar ilgisiz konu varsa inceledik (ashab-ı kehf mesela. iyi uyumuşlar.) neredeyse tazelenecektik.
_delft'le kontak tazeledik. bildirimizi haber verdik. iyi oldu.
_delft ve itü arasında doktorada 'joint program' için bir anlaşma metni var, inceliyorum. sanıyorum benim durumuma uymuyor. ama yine de bir bakacağız tabii. olsa iyiydi ama.. n'apalım.
_insan doktoraya girişirken projeler yapıp metinler yazacağını sanıyor. ama aslında vaktinin ciddi bir kısmı kurumsal ve beşeri temasları ve onay prosedürlerini koordine etmekle geçiyor.
_keşke doktora 1 kişi ile aynı kişi arasında bir anlaşma olsa idi. kendimle yazışsaydım, kendim koopere etseydim, kendime danışsaydım, kendim jüri yapsaydım, kendime savunsaydım ve kendim onaylasaydım. ne kadar zor, insanlarla kontak kurmak, kontağı sürdürmek, insanlara bir şey vermek veya onlardan bir şey istemek. iyi kötü sürdürüyorum ama aslında her bir mektubu yazarken baya zorlanıyorum, yazdıktan sonra yazdıklarımı düşününce daha da bir zorlanıyorum. yüzyüze teması hiç anlatmayayım bile.
> bir an önce bitmesi istenen anlamsız bir zaman aralığı.
tanım:
> tüm resmi kuruluşlar kapalı olduğu için yapılması gereken herşeyin 9 gün sonraya ertelenmesi.
sorun:
> ama yapılması gereken herşeyin hala yapılması gerekiyor ve liste uzun ve resmi kurum ve kuruluşlarla ilgili bir sürü madde var.
sonuç:
> tatil yapmak ile elden geldiği kadar iş çıkarmak arasında kalmak ve ikisini de yapamamak.
> tatilden sonra yapılacak işlere hazırlanır gibilerinden ve eğilinmesi gereken diğer mevzular için konsantre olmaya çalışır gibilerinden tatsız ve anlamsız bir bekleyişle tam 9 gün harcamak (çocuk odasında).
(> bir araştırmacının kendi evinin olması gerekiyor. şezlong sığacak kadar bir balkonum olsaydı en azından keyfederdim ayaklarımı uzatıp. ya da kanepeye yatıp kendi istediğim tv kanallarıyla vakit öldürürdüm. bu da bir tatil hissi verirdi sanıyorum.)
tatilin iyi yanı:
_biraz ferahladık, kentte dolandık, içtik, deniz kenarı gördük, vapura bindik, balkonda oturduk (belimizi üşüttük), hava aldık, aciliyet hissinden arındık.
_internette uzuun uzuun dolandık, ne kadar ilgisiz konu varsa inceledik (ashab-ı kehf mesela. iyi uyumuşlar.) neredeyse tazelenecektik.
_delft'le kontak tazeledik. bildirimizi haber verdik. iyi oldu.
_delft ve itü arasında doktorada 'joint program' için bir anlaşma metni var, inceliyorum. sanıyorum benim durumuma uymuyor. ama yine de bir bakacağız tabii. olsa iyiydi ama.. n'apalım.
_insan doktoraya girişirken projeler yapıp metinler yazacağını sanıyor. ama aslında vaktinin ciddi bir kısmı kurumsal ve beşeri temasları ve onay prosedürlerini koordine etmekle geçiyor.
_keşke doktora 1 kişi ile aynı kişi arasında bir anlaşma olsa idi. kendimle yazışsaydım, kendim koopere etseydim, kendime danışsaydım, kendim jüri yapsaydım, kendime savunsaydım ve kendim onaylasaydım. ne kadar zor, insanlarla kontak kurmak, kontağı sürdürmek, insanlara bir şey vermek veya onlardan bir şey istemek. iyi kötü sürdürüyorum ama aslında her bir mektubu yazarken baya zorlanıyorum, yazdıktan sonra yazdıklarımı düşününce daha da bir zorlanıyorum. yüzyüze teması hiç anlatmayayım bile.
16 Kasım 2010 Salı
nöro-bilim tasarımcının beynine girmiş (çok şükür)
K. Alexiou, T. Zamenopoulos and J. H. Johnson, S. J. Gilbert; Exploring the neurological basis of design cognition using brain imaging: some preliminary results; Design Studies 30 (2009) 623-647
problem-çözme ve tasarlama faaliyetlerini net biçimde ayırıyorlar. birinci tabiri kuralları, amaçları ve operatörleri/araçları iyi tanımlanmış problemlere ayırıyorlar; bir bulmaca ya da matematik problemi çözmek gibi. ikincisi ise hedeflerin, araçların ya da hatta problemin tanımlı olmadığı, belirsiz kaldığı görevlere ait davranış tarzı. bu iki durumu çok iyi örnekleyen basit birer görev üretmişler. aynı tasarım birimlerini kullanıyorlar ama problemin tanımı ve hedefler farklı. daha sonra bir kısmı profesyonel tasarımcılar olan bir seri insanı alıp fMRI makinasına bağlamışlar ve onlar bu problemi incelerken ve çözerken beyinlerinin hangi bölgelerinin çalıştığına bakılmış. derinlikli bir spekülasyona elvermese de alınan sonuçlar yine de net. problem çözme etkinliğiyle tasarım etkinliği beynin farklı bölgeleri üzerinden yürütülüyor.
güzel de bir literatür özeti yapmışlar. önceki benzer çalışmaların genelde "yaratıcı düşünce" gibi daha genel kavramlar üzerine olduğunu söylüyorlar. tasarım düşünmesi/faaliyeti özelinde başka çalışmalar da bulmayı umuyoruz efem. arayayım biraz. bilen varsa söylesin. (aynı ekibin başka metinleri de var bu arada.)
problem-çözme ve tasarlama faaliyetlerini net biçimde ayırıyorlar. birinci tabiri kuralları, amaçları ve operatörleri/araçları iyi tanımlanmış problemlere ayırıyorlar; bir bulmaca ya da matematik problemi çözmek gibi. ikincisi ise hedeflerin, araçların ya da hatta problemin tanımlı olmadığı, belirsiz kaldığı görevlere ait davranış tarzı. bu iki durumu çok iyi örnekleyen basit birer görev üretmişler. aynı tasarım birimlerini kullanıyorlar ama problemin tanımı ve hedefler farklı. daha sonra bir kısmı profesyonel tasarımcılar olan bir seri insanı alıp fMRI makinasına bağlamışlar ve onlar bu problemi incelerken ve çözerken beyinlerinin hangi bölgelerinin çalıştığına bakılmış. derinlikli bir spekülasyona elvermese de alınan sonuçlar yine de net. problem çözme etkinliğiyle tasarım etkinliği beynin farklı bölgeleri üzerinden yürütülüyor.
güzel de bir literatür özeti yapmışlar. önceki benzer çalışmaların genelde "yaratıcı düşünce" gibi daha genel kavramlar üzerine olduğunu söylüyorlar. tasarım düşünmesi/faaliyeti özelinde başka çalışmalar da bulmayı umuyoruz efem. arayayım biraz. bilen varsa söylesin. (aynı ekibin başka metinleri de var bu arada.)
15 Kasım 2010 Pazartesi
dg2

[figür bir. fitness'ların teker teker denenmesi. adaptif ve non-adaptif versiyonlar için. bu imajda ne olup bittiğini anlamak için şuradaki açıklamalara bir bakılabilir.]
yaklaşık bir yıl kadar önce "design games" başlığıyla bir seri metin girmiştim. [biri, öbürü, başkası ...] bu çalışma aslında onun devamı. [>>dg2] (bende de ne sebat varmış!?) orda bir seri sorun çıkmıştı. ana fikir tarz veya beğenilerin parametrik olarak kodlanması ve bunun üzerinden bir evrimsel algoritmada kullanılacak fitness prosedürlerinin (objective function da diyeler) üretilmesi idi. ama parametreler sayıca patlamıştı, programda hatalar vardı, bi de bir kuramsal çerçeveyi programa aktarmaya çalışmaklar yüzünden gereksiz yere katman katman derinleşmişti program. ve nesne yönelimli bir program yapısı oluşturduğumdan onu alıp düzeltmek de pek pratik olmuyordu. yani acemiliğimi doyasıya yaşamıştım. neyse işte arada başka konulara daldık, okuduk ettik, daha akla yatkın yaklaşımlar geliştirince de konuyu yeniden ele aldık efendim, o da bu çalışmadır.
buradaki tasarım problemi aslında dg1 ile aynı ama daha net bir biçimde tanımlandı: bir seri damga/desen ve metni (tasarım birimleri: DU) bir kanvasa dağıtmak. sonuçta renk dağılımı renk hedefi imajına, mekansal dağılımı da mekansal düzenleme imajına benzeyen grafik düzenlemeler (ya da desenler?) elde etmek. aşağıdaki imajlarda 3 temel senaryonun bazı varyasyonları görülüyor. birkaç meseleyi denedim bu süreçte. biri arayüz meselesi. ilk çalışmada parametre sayısı çok artmıştı ya, işte burda parametrik bir arayüz yok da hedef imajlar var. o imajlar da aslında onlarca parametre 'slider'ı ile zor tanımlanacak derinlikte/bollukta bilgi içeriyor, bakıyoruz anlıyoruz, seviyoruz seçiyoruz, görsel hayvanlar için hızlı bir arayüz. iyi de çalıştı bu. zaten benzer denemeler var literatürde. aşağıda figür 2 ve 3'e bakınız, burdaki denemelerde renkler olsun aranjmanlar olsun targetları andırıyor hakattan.
ikinci konu yine parametrelerle ilgili, her ne kadar tarzlarla ilgili parametre ayarlaması ve arayüz konusu hallolmuş olsa da evrimsel algoritmanın kendisine ait süreç parametrelerinin ayarlanması meselesi yerinde duruyor ki o da fena bir mevzu. öf. baya zaman alıyor. parametreler iyi ayarlanmazsa makina çalışmıyor. yani kötü sonuç veriyor. gecelerce ayarla ha ayarla. daha bir seri sorun daha var parametrelerle ilgili, bunların bir kısmını eski entry'lerde paylaşmıştım. o yüzden işte parametre kontrolü diye bir kavram ortaya atmışlar. bundan da bahsetmiştim biraz. özetle parametrelerin süreç içinde dönüşmesi / evrilmesi ile uygun parametreleri bulmanın da aynı evrimin konusu kılınması, buna da adaptif süreç deniyor. yine bir takım başlangıç değerleri veriliyor ama bu değerler de evriliyor. akıllıca bir fikir. ama nasıl uygulanacağı o kadar açık değil. neyse biz de denedik diyorum işte. eldeki denemelerde adaptif süreçler genelde azıcık daha kötü sonuç verdi. aynı parametrelerle başlıyorlar ama sabit parametreli süreç daha iyi sonuç veriyor. tabi yılmadım, popülasyon sayısını artırarak denedim de denedim. (10, 40 ve 80lik popülasyonlarla) çünkü parametre sayısı ne kadar artarsa arama uzayını o kadar geniş tutmak gerekiyor. e adaptif süreçte evrilen parametre sayısı çılgınca artıyor. özetle 10 bireylik süreçlerde genelde adaptif olmayanlar daha yüksek bir fitness'a varabilirken (bkz figür 1'de 4 fitness ayrı süreçlerde denenmiş. tablolar her varyasyon için 10'ar denemenin ortalamaları alınarak basılmıştır.) 80 bireylik popülasyonlarda performans nerdeyse eşitleniyor. ama harcanan süre de o kadar artıyor. tabi 80'lik süreçlerin vardığı değer, adaptif ya da değil, 10'luktan daha yüksek oluyor, ama harcanan zamanı haklı çıkaracak kadar da değil.
son mesele de yine evrimsel hesaplamalara dair teknik bir konu. şimdi bir tek fitness prosedürü olduğu zaman tüm bireyler bu prosedür üzerinden değerlendiriliyorlar. ama birden çok fitness olduğu zaman ne yapılacağı çok açık değil. benim burda denediğim bir seri mikro evrimi arka arkaya dizmek oldu. yani 4 ayrı fitness'a ait 4 farklı prosedür aynı popülasyon üzerine işliyor. biri o anki eşiğini geçerse sonrakine devrediyor, popülasyonun kaldığı noktadan diğer evrim alıyor. şimdi sorun şurda, bu prosedürlerin birbiriyle çakışan-çelişen hedefleri olabiliyor. o zaman bir prosedür diğerinin yaptığını bozuyor (yani hedefler bağımsız değiller). işte bunun için de baştan bir öncelik sırası belirleniyor. öncelikli bir fitness kendi güncel eşiğinin altına düşerse de bu sefer o fitness'a geçiliyor. karışık gibi oldu. ve karışık da biraz. çok karışık değil ama. detayına şimdi giremeyeceğim ama işledi bu yaklaşım. en azından bu problemde işledi. bir seri deneme yaptım ve genel olarak yaklaşımın çalıştığını görüyoruz, figür 2 ve 3'ten bakılsın.

[figür iki. adaptif ve non-adaptif süreçlerin 4 fitness'lı "consecutive" versiyonda karşılaştırılması. non-adaptif olan gayet güzel çalışıyor. adaptif olan s.çmış. çünkü out + overlap adaptifte çalışmıyor niyeyse. üzerine düşünmek lazım.]
çok fazla detay varmış, şimdi şuraya yazarken nasıl kısaltacağımı şaşırdım, bildiride bunun 3 katı malumat var, nasıl bir terbiyedir bu akademik yazı faaliyeti, bravo doğrusu insanın kafasına vura vura benimsetiyorlar. en önemli bir iki konuyu daha aktarıp keseyim: 1. "inisiasyon haritası": bu haritalar da hedef kompozisyon imajından çıkıyor ve aday imajlar üretilirken buna göre üretilebiliyor. figür 1'de haritasız inisiasyon örnekleri var, figür 2 ve 3'te haritalılar. 2 ve son olarak da "bolluk" meselesi: şimdi böyle bir yaklaşımla ne yapılabilir denirse, bir kere elde keyfi bir renk hedefi var, ondan sonra bizim ürettiğimiz de bir aranjman imajı var, fakat kaç dane damga, hangi damgalar, hangi metinler kullanılacak onu bizim senaryomuz belirliyor. ben tek bir damganın 3 ayrı boyunu kullandım, ama böyle olmak durumunda değildi, farklı damgalar, ebatlar, yazılar kullanılabilirdi. ve mesela aynı hedef imajlarla farklı sayıda damga kullanılabilirdi. ben de iki varyasyon denedim bunla ilgili: normal durum hedef aranjmanındakiyle aynı sayıda tasarım biriminin (DU) bulunduğu versiyon iken bolluk durumu tam iki katı kadar DU'nun olduğu durum. işte bu bolluk durumunda da sonuçlar hedeflere benzeyecekler miydi? prosedürleri oluştururken buna elverecek şekilde toleranslı prosedürler yazmayı hedefledim. sonuçlar da bizce olumlu oldu efendim. onun örneği de aşağıda, figür 3.

[figür üç.]
eksiğiyle fazlasıyla çalışma böyle bir yere vardı. en azından hipotezleri net, sonuçları net, yöntemi açık, hesap veriyor, sonuçları doğru (sabunlama yok) vd vd. plan evrimi denemelerinde bu yaklaşımla ('micro-processes' mi desem 'consecutive approach' mı desem bilemedim) 7 fitness'a kadar çıkıp belirli bir başarı da tutturmuştum. ama daha üzerinde çalışmam lazım. işte adım adım geliştiriliyor ancak. o kadar çok mesele oluyor ki.. önce en bariz ortada olanlardan başlıyorsun, sonra onlar bir yere vardıkça detaya giriyorsun, sonra daha da detaya derken başta hiç düşünülmeyen bir düzeye doğru gelişiyor çalışma ve program...
[bildiriyi kabul ettiler, sunacağım, basacaklar, konferansın parasını bile yatırdım. geriye kaldı bir yığın prosedürü izni pasaportu kağıt işi şusu busu. bildirinin tam metnini buraya, ilk denemelerde ortaya çıkan 'düzenleme'leri de 'kenarlar'a koyuyorum. uçak biletimi ayırtayım önce :) ]
[edit: paket 1: desktop senaryoları sonuçlarından seçmeler.]
[vektör grafiklerde >inkscape, bitmap grafiklerde >gimp, işletim sisteminde >ubuntu (laptopta da windows kullandım gerçi. lisanslı ama), heryerde, herşeyde >python, ve de: scipy, numpy, matplotlib, pycairo, polygon, shapely, psyco, kullanınız, kullandırınız.]
12 Kasım 2010 Cuma
ıvırzıvırbirsürüşey
ikametgahnaklimecköymuhtarlıknüfusmüdürlüğükurtuluşmuhtarınevikarakolevdekimduracakmektupyazbenbildiriyayınladımbakalımnediyorlarsonrainsanıntezhocasıvaronlakonuşsundahatezyazılacakonunkonusuneolacaköbertaraftayurtdışındahalabanatezyaptırmaklailgililermiozamananlaşmalarprosedürlernealemdeneysebirbildiridahavaryetişecekmiönceonuanlamaklazımhadianladıkdiyelimreviewkısmıyenilencekilkkesimlerkısalacakdenemeleryapılacakveeklenecekoesnadaotelbulmalıvegörevlendirmeiçinbaşvurmalıitüsporkültürvebilmemnedahaüçtebirinebilegelmedimaradadaaksigibibayramtatilivaramabenimresmigünlereihtiyacımvargibisankigripasaportalınacakuyusammıbiniyeböyleyorgunumkibençokşahaneolacakhanihallolduçokyaşayenihallolmayanlargüzelbirköyismioldubu
stüdyodabirpaketdahaözgürlüğekoşuyorardındanbirpaketdahabirgezibirpaketbirsergibirpaketyaaradabimerdivenleryapmıştıkyaoneolacakonudakoyalımsergiyepekitamambideevbulmakyerleşmeklazımbupatlamanasılolduyaninerdenezamanbirikmişbukadarişdebirdenpatlayıverdileryoksarahatbiraraşgörarakadaşındadediğigibihallolurmubütünbunlarhallolurdeğilmiçünküoarkadaşrahatvehaloluyorgerçektendertetmemekgerekiyoroluyorgidiyor
stüdyodabirpaketdahaözgürlüğekoşuyorardındanbirpaketdahabirgezibirpaketbirsergibirpaketyaaradabimerdivenleryapmıştıkyaoneolacakonudakoyalımsergiyepekitamambideevbulmakyerleşmeklazımbupatlamanasılolduyaninerdenezamanbirikmişbukadarişdebirdenpatlayıverdileryoksarahatbiraraşgörarakadaşındadediğigibihallolurmubütünbunlarhallolurdeğilmiçünküoarkadaşrahatvehaloluyorgerçektendertetmemekgerekiyoroluyorgidiyor
5 Kasım 2010 Cuma
dur kalk dur kalk dur kalk
durum raporu: program çalışıyor, senaryolar ve targetlar tamam, deneyler fırında, ara sıra ubuntu'nun topyekün takılması haricinde büyük ölçüde sorunsuz biçimde sonuçları alıyoruz. o kısım kafamı yormaktan çıktı şimdilik. deadline ve indirimli kayıt için son 5 gün. bir an önce oturup metni yazmaya başlamalıyım ki literatür özeti dışında kolay bir iş.
sorun raporu: gel gör ki bir ay sürekli programı çalıştırmakla uğraştıktan sonra insan birden yazmaya geçemiyor, yazası gelmiyor insanın bir türlü, eli varmıyor. hadi araştırmacı, hadi literatür, hadi hatırla, hangi metinler vardı, seç al, haritala, sırala, özetle. önce şemaları mı yapsam? o da biriki gün alır... yoksa hiçbişey yapmasam mı? tatil mi yapsam gündüz seansını? hava da güzelmiş. bir yürüyüşe çıkıp geleyim. sonra havalar değişir.
sorun raporu: gel gör ki bir ay sürekli programı çalıştırmakla uğraştıktan sonra insan birden yazmaya geçemiyor, yazası gelmiyor insanın bir türlü, eli varmıyor. hadi araştırmacı, hadi literatür, hadi hatırla, hangi metinler vardı, seç al, haritala, sırala, özetle. önce şemaları mı yapsam? o da biriki gün alır... yoksa hiçbişey yapmasam mı? tatil mi yapsam gündüz seansını? hava da güzelmiş. bir yürüyüşe çıkıp geleyim. sonra havalar değişir.
neyle ilgili?
yeni işe geçme sancısı
2 Kasım 2010 Salı
bırakınız karar versinler, bırakınız katılsınlar
stüdyo sergisi tam bir başarı oldu. ilk 6 haftanın işleri sergilendi. "presizyon" deliliği bir ölçüde sonuç verdi. işler olabileceği kadar toparlanmıştı. serginin afişleri, flyer'ları, kokteyl organizasyonu efendim işlerin düzenlenmesi asılması derken yoğun ve haldur huldur bir çalışma ile.. sonra kokteyl günü tüm öğrenciler süslenmiş püslenmiş arkadaşları çağrılmış okuldan da gelen giden oldu, epiy ilgi oldu sergiye, kalabalıktı, şaşırdım, sakiler bir bardak şarabımı takdim ettiler, ortalıkta mutlu mutlu dolandım...
bu "iyi bir atıştı" dendi. doğru olabilir. "katılım" ve "rıza" hedefleyince insan aslında alışageldiğimiz üretim düzeyinin altına düşmeyi göze almalı, çünkü herkesin rızasını alarak ve emir vermeden, şunu bunu dayatmadan bir işi zamanında çıkarmak her zaman mümkün olmayabilir. ama olunca da tam oluyormuş. stüdyoda hep yakalamak istediğimiz inisiyatif alan, işe el atan kolektif ruh böyle bişeydi işte. 3 atıştan birinde tutsa yeter. ahlaki açıdan da insanın içi ferah oluyor. istediklerini ve istedikleri kadar.
bu "iyi bir atıştı" dendi. doğru olabilir. "katılım" ve "rıza" hedefleyince insan aslında alışageldiğimiz üretim düzeyinin altına düşmeyi göze almalı, çünkü herkesin rızasını alarak ve emir vermeden, şunu bunu dayatmadan bir işi zamanında çıkarmak her zaman mümkün olmayabilir. ama olunca da tam oluyormuş. stüdyoda hep yakalamak istediğimiz inisiyatif alan, işe el atan kolektif ruh böyle bişeydi işte. 3 atıştan birinde tutsa yeter. ahlaki açıdan da insanın içi ferah oluyor. istediklerini ve istedikleri kadar.
neyle ilgili?
stüdyo
siyah ciltler göreceğiz çocuklar
programın yarısını revize ettim hafta sonu. yarın da diğer yarısını, sonraki gün bir önce revize ettiğim kısmını yeniden ve devrisi gün ise yarın revize edeceğim kısmını, e onlar da revize olduğuna göre sonra onları da revize etmek lazım. her revize ettiğimde yeniden parametre testleri başlıyor yine beklenmedik sorunlar yeni revizyonlar yeni testler. aslında 3*2 adet senaryo için birer çıkar yol buldum galba en sonunda. olacak olacak. biraz kendime gelebilirsem. çöktüm ama. histogram fitness'i eskiden iyi çalışıyordu. desktop3*2 senaryosunda patladı. onu eski haline mi döndürsem? sondan öncekinden öncekinden öncekinden önceki haline? methuselah, çok uzun yaşayan adam mı ne, şimdi bu adam 111 yıl önceki olayları unutuyormuş, 110 yıl öncekileri yine hatırlıyor, ama 111 yıl geçince de unutuyor artık. eh 200 yaşına geldiğinde 89 yaşıyla irtibatı kesiliyor, 201 yaşındayken de 90 yaşındaki ben ben değilim artık, ama 90 yaşındaki ben 200 yaşımla aynı insanmış e ben de 200 yaşımdakiyle hala aynı olduğuma göre işte ben bunu çalışıyordum üç yıl önceydi sonra histogram da histogram olmaktan çıktı, dağıtıyor, out_overlap 5000'e vuruyor oha ya histogram nudge'ını kapatacağım, yok en iyisi her fitness'in nudge init'ini ayıracağım al işte niye daha önce düşünmedim ki şuncacık şeyi, hadi revizyon o zaman, doktora doktora olmaktan çıktı bu kazayı kazasız atlatmak, günahsızların kalbini kırmadan diyorum ki bir bisiklet gezisine mi çıksam revizyonsuz çayırlara süreceğiz
26 Ekim 2010 Salı
olacak gibi

sonunda yaklaşımım anlamlı gibi bir iş üretti. yukarıda ekranımın güncel hali var. soldaki karelerin olduğu imaj "renk-hedefi" imajı, en sağdaki dairelerin olduğu imaj da "düzenleme-hedefi" imajı (dikdörtgenin içindeki kısım). ortadaki ürünün kompozisyonu sağdaki düzenleme hedefine benzemeye "çalışıyor", renk dağılımı da soldaki imaja benzemeye çalışıyor.
prosedür şöyle: 1. renk hedefinden, hsv modelinde H, S ve V değerleri için 100'er hanelik histogramlar üretiliyor ve bir kenara konuyor. 2. düzenleme hedefi analiz edilerek bir "olasılık-haritası" üretiliyor, bu harita her bir damga tipi için bir grid üzerinde olası başlangıç pozisyonlarını tespit ediyor. (haritanın etkisini zayıflatmak için gridin tüm pozisyonları da haritaya eklenebiliyor.) 3. yine düzenleme hedefinden ve yine bir grid kullanılarak kolonlar ve satırlar halinde sıralama bilgisi ve her bir hücrede hangi tip damgalar bulunduğu üzerinden hücreler çıkarsanıyor. bunlar da sıralama ve hücre verisi olarak kenara konuyor.
şimdi elimizde ne var? 3 tip damga, düzenlemeleri yönetmek üzere damga sıralamaları, hangi damgaların aynı hücrede birarada kalacağını düzenleyen hücre dağılımı verisi ve süreci başlatmak için olasılık haritası. olasılık haritasını kullanarak diyelim ki 20 birey üretiyorum. her bir birey yukarıda saydığım 14 damgadan ve bu damgaların oluşturduğu imajdan oluşuyor. imajlar üretildikten sonra bireyler 4 ayrı prosedür ile ayrı ayrı değerlendiriliyorlar. ilk prosedür üretilen bireyin hücre dağılımının düzenleme hedefindeki hücre dağılımına benzerliğini ölçüyor, bir diğeri bu benzerliği sıralamalar için ölçüyor, bir fitness da renk histogramlarını karşılaştırıyor. bunlara bir de out_overlap dediğim bir fitness prosedürü ekliyorum. ortadaki resimde dört küçük nokta var, bu dörtgen benim imaj alanım. kullandığım temsil yaklaşımında damgaların bunun sınırlarından taşması mümkün, yine damgaların birbiri üstüne çakışması da mümkün. bu çakışmaları ve taşmaları bu fitness prosedürü ile kontrol ediyorum. mesela bu örnekte dışa taşmaya yüksek ceza, çakışmaya ise düşük ceza verildi.
her fitness için ayrı ayrı fitness sıralamaları ortaya çıkıyor. buradan sonrası o anda hangi fitness tedavülde ise o fitness üzerinden gerçekleşiyor. bu fitness sıralamasına göre uygun seçim prosedürleri kullanıalrak bir kere çiftleşecek ve mutasyona uğrayacak bireyler seçiliyor. çiftleşme ve mutasyon işlemleriyle yeni aday bireyler üretiliyor. tüm adaylar yine her bir fitness için değerlendiriliyor. sonra da güncel fitness uyarınca eski nüfus (20 tane?)+ aday nüfus (20 tane?) karıştırılıp bunların bir kısmı yeni nüfusu oluşturmak üzere seçiliyor (20 tane). bu noktadan sonra tüm süreç istendiği kadar tekrar ediliyor (örnekte 200 kere).
benim bu projedeki hedefim çeşitli parametreleri farklı farklı imajlardan alarak daha sonra yeni bir tasarım üreten bir sistemi örneklemek. bir kompozisyonu üreten o kadar çok parametre var ki yaza yaza bunları sisteme vermek ya da "tarz-kümeleri" olarak önceden paket paket kodlamak imkansız gibiydi [ki bu sistemin ilk versiyonunda hedeflenen buydu]. ben de böyle imajlar üzerinden görsel bir arayüze yöneldim. (bunun geçmiş örnekleri de var tabi.) çok daha esnek, hızlı ve kolay kavranır olma avantajı var. uygulama çok basit ve hala tam olarak sorunlar bitmiş değil. (mesela swap mutasyonları çalışmıyor sanki?) ama ana fikir böyle.
23 Ekim 2010 Cumartesi
alkol araştırmaya karşı
efendim yok gece hayatıymış, yok felekten gecelermiş, yok arkadaşlarla biraz dağıtmaktadır, bunlarla zaten bir süredir aramızda bir mesafe olmaktadır. ama basitçe bir arkadaş ortamında bulunulup çok içilmesi ve bunun sonucunda karşılaşılmakta olan yorgun ve uyuşuk/uykulu bünye, araştırmalarımıza segfault'tan beter sekte vurmaktadır. oysa geceyarılarına kadar üzüm yemektedir hiç böyle olmamaktadır. araştırmacı üzümle dost alkolle düşman olmaktadır. ama dostlarla da oturup 3 kilo üzüm yenmemek.
21 Ekim 2010 Perşembe
stüdyoda bir heves dolaşıyor
öğrencilere "sergi yapacağız, daha doğrusu siz yapacaksınız" dedik. derhal toplandılar, tartışmaya başladılar. sonra gruplara ayrılıp tartışmaya devam ettiler. sonra biz de dahil olduk. serginin yerinden tasarımına kadar her konuda öneriler geliştirdiler, gönüllü olanlardan ekipler oluşturmayı önerdik, hararetle kabul edildi, (gönüllü sıkıntısı da çekmedik, bilakis herkes bişeyler yapmak istiyor, çünkü fikirleri gerçekten sonucu etkiliyor), tüm işleri onlar yürütmekteler. biz de koordinasyon adı altında şurasına burasına öneriler getiriyoruz ama büyük ölçüde öğrencilerin fikirleri, kararları, tasarımları ve emekleri ile bir sergi hazırlamaktayız. böylesi bir hevesle hiç karşılaşmamıştım.
neyle ilgili?
stüdyo
erorlarımla başbaşa
dört bir yanımda erorlar,
terminal karanlık, shell karanlık.
sabahlıyorum,
sabahlıyorum,
zindan geceler.
benim yazdığım kodda eror yok. hep o başkalarının modülleri ya. debug ediyorum, try/except blokları kuruyorum, bir python eroru çıkmıyor. grafikler için olan revizyonları yaptım. baya da iş varmış. oturmayı becerince sabahlara kadar kalkmadım, büyük ölçüde bitirdim. ama yine segmentation fault çıkıyor. o başkalarının modülleri sorunlu ama hangisi? bunu bulamazsam çalışmalarımın kepengini indirip akademik hayatımı noktalayacağım sanıyorum. bence Polygon'da sorun var. ama geometry modülü de olabilir. umarım o ikisinden biridir. çünkü aslında biriyle diğerini telafi edebiliyorum gibi görünüyor. niye zaten ne bulduysam doldurdum ki programa? dedilerdi standart kütüphane candır, diğerlerine şüpheyle yaklaşmalı.
ah kahpe kütüphaneler,
sırtımdan hançerleyen,
dost gülüşlü modüller,
pusuda bekleşiyor,
erorlarım benim.
terminal karanlık, shell karanlık.
sabahlıyorum,
sabahlıyorum,
zindan geceler.
benim yazdığım kodda eror yok. hep o başkalarının modülleri ya. debug ediyorum, try/except blokları kuruyorum, bir python eroru çıkmıyor. grafikler için olan revizyonları yaptım. baya da iş varmış. oturmayı becerince sabahlara kadar kalkmadım, büyük ölçüde bitirdim. ama yine segmentation fault çıkıyor. o başkalarının modülleri sorunlu ama hangisi? bunu bulamazsam çalışmalarımın kepengini indirip akademik hayatımı noktalayacağım sanıyorum. bence Polygon'da sorun var. ama geometry modülü de olabilir. umarım o ikisinden biridir. çünkü aslında biriyle diğerini telafi edebiliyorum gibi görünüyor. niye zaten ne bulduysam doldurdum ki programa? dedilerdi standart kütüphane candır, diğerlerine şüpheyle yaklaşmalı.
ah kahpe kütüphaneler,
sırtımdan hançerleyen,
dost gülüşlü modüller,
pusuda bekleşiyor,
erorlarım benim.
19 Ekim 2010 Salı
temin öyle dedindi sonra böyle dedindi
ben de onu dedimdi, biz görünmeyelim (avludayız) onlar yapsınlar, biz çekilelim onlar atılsınlar (kahve içiyoruz), bizim için değil de onlar için, biz yapmıyoruz (bizim keyfimiz yerinde), onlar yapıyor... oh ba.
biz stüdyoda yürütücü ekibi olarak anlaşamıyoruz. başka tecrübelerden geliyoruz. ilk başta arasını bulalım dedik gibi. ne ona benzedi ne buna benzedi. hiçbirimizi tatmin etmedi. sonunda da her birimiz "benim bildiğim gibi olsun" diye ısrar ettik. onda da anlaşamadık tabii. ama niye bizim anlaşmamızla ilgili olsun? asıl mesele 72 kişi olarak anlaşmaktı zaten.
tartışmalar çok sorunlu oluyor, argümanlar ve tutumlar sadece geçmiş tecrübelerimize dayanıyor. ondan sora tutarlı kalmakla kafayı bozsak hep kendimizi tekrar etmedir efendim sabit fikirliliktir, dar görüşlülüktür orlara çakılıyoruz, yok diğer sesleri dinleyelim açık fikirli olalım desek ikidebir tutarsızlıklara düşüyoruz, önce "allah mahfaza kırma çatılı ev yapacaklar" diye alarm veriyorum, sonra "ya yapsınlar romantik şey, neden yapmasınlar?" diye başkasına çıkışıyorum, oysaki gereksiz de bir tartışma, çocukların cool-sensörleri bizden iki fersah ilerleri tarıyor, üç beş aya kalmaz bizden beter kalıplanacaklar...
ben hakkaten "bizyürütücülerolarakanlaşalımsonraöğrencilerinkarşısınateksuratlaçıkalımbizsöyleyelim onlaryapsınlaryapmazlarsadasuratyapalım,günügelsinayarçekelim" tarzından başka birşeyler aramak istiyorum. stüdyonun çakma-ofis olmaktan çıkmasını istiyorum.
biz çok matah değiliz, çok bulunmaz bir bilgi dağarcığına sahip değiliz, en çok inandığımız ilkeleri destekleyen bir tek ciddi akademik araştırma bilmiyoruz, varsa yoksa spekülasyon. bizim okulda öğrendiğimiz teknikler, tavırlar, yöntemler eskidi bile, iki üç yılda bu çocuklar onda da bizden önde olacak biz neyin havasını basıyoruz stüdyoda, biraz geriye çekilelim, alanı açalım, teşvik edelim, iteleyelim yaparlarsa onlar yapsınlar.
en iyi stüdyo yürütücüsünü arka plana en çok çeken stüdyo, yürütücünün sınıftaki herhangi bir öğrencinin konumuna en çok yaklaştığı stüdyo. bu da pedagojik bir kurama dayanmıyor, daha ziyade politik-ahlaki-pragmatik bir tavır.
blogları şurda: ortanca
onlar yürütüyor ve basbayağı işliyor! bu yıl herşey kötü gitse sırf bu bile gurur verici. sergiye de çok hevesle giriştiler. yapın çocuklar. bizim orda gerekli olmadığımızı gösterseniz...
biz stüdyoda yürütücü ekibi olarak anlaşamıyoruz. başka tecrübelerden geliyoruz. ilk başta arasını bulalım dedik gibi. ne ona benzedi ne buna benzedi. hiçbirimizi tatmin etmedi. sonunda da her birimiz "benim bildiğim gibi olsun" diye ısrar ettik. onda da anlaşamadık tabii. ama niye bizim anlaşmamızla ilgili olsun? asıl mesele 72 kişi olarak anlaşmaktı zaten.
tartışmalar çok sorunlu oluyor, argümanlar ve tutumlar sadece geçmiş tecrübelerimize dayanıyor. ondan sora tutarlı kalmakla kafayı bozsak hep kendimizi tekrar etmedir efendim sabit fikirliliktir, dar görüşlülüktür orlara çakılıyoruz, yok diğer sesleri dinleyelim açık fikirli olalım desek ikidebir tutarsızlıklara düşüyoruz, önce "allah mahfaza kırma çatılı ev yapacaklar" diye alarm veriyorum, sonra "ya yapsınlar romantik şey, neden yapmasınlar?" diye başkasına çıkışıyorum, oysaki gereksiz de bir tartışma, çocukların cool-sensörleri bizden iki fersah ilerleri tarıyor, üç beş aya kalmaz bizden beter kalıplanacaklar...
ben hakkaten "bizyürütücülerolarakanlaşalımsonraöğrencilerinkarşısınateksuratlaçıkalımbizsöyleyelim onlaryapsınlaryapmazlarsadasuratyapalım,günügelsinayarçekelim" tarzından başka birşeyler aramak istiyorum. stüdyonun çakma-ofis olmaktan çıkmasını istiyorum.
biz çok matah değiliz, çok bulunmaz bir bilgi dağarcığına sahip değiliz, en çok inandığımız ilkeleri destekleyen bir tek ciddi akademik araştırma bilmiyoruz, varsa yoksa spekülasyon. bizim okulda öğrendiğimiz teknikler, tavırlar, yöntemler eskidi bile, iki üç yılda bu çocuklar onda da bizden önde olacak biz neyin havasını basıyoruz stüdyoda, biraz geriye çekilelim, alanı açalım, teşvik edelim, iteleyelim yaparlarsa onlar yapsınlar.
en iyi stüdyo yürütücüsünü arka plana en çok çeken stüdyo, yürütücünün sınıftaki herhangi bir öğrencinin konumuna en çok yaklaştığı stüdyo. bu da pedagojik bir kurama dayanmıyor, daha ziyade politik-ahlaki-pragmatik bir tavır.
blogları şurda: ortanca
onlar yürütüyor ve basbayağı işliyor! bu yıl herşey kötü gitse sırf bu bile gurur verici. sergiye de çok hevesle giriştiler. yapın çocuklar. bizim orda gerekli olmadığımızı gösterseniz...
neyle ilgili?
stüdyo
17 Ekim 2010 Pazar
otomasyon yahut çin
ayçekirdekleri
ai-weiwei adlı çinli bir sanatçının işiymiş. bakın. lütfen. tıklayıverin. programımın gizemli glibc ve segmentation error'ları beni düşüncelere ve hüzne sevketmekte. bir de cPolygon error'um oldu. sabahları uyanınca derhal çalışma sandalyesine oturuyorum, akşamdan sıraya koyduğum süreçlerin error mesajlarına melankolik bakışlar atarak başlıyor günüm. sonra kettle'ın düğmesine basıyorum. error vermeseydi daha az gergin ve daha çok mutlu olur muydum acaba? şu anda debugging tekniklerini çalışacak vakit de yok. niye bu kadar erteledimse.. ay çekirdekleri 100 milyon taneymiş. porselenmiş. hepsi elle boyanmış. iki yıl sürmüş. ama çin'de el bol ve ucuzmuş. çinli işçilerin bir milyon plan birimini özenle plan sınırları içine yerleştirecekleri bir gün de gelebilir.
ai-weiwei adlı çinli bir sanatçının işiymiş. bakın. lütfen. tıklayıverin. programımın gizemli glibc ve segmentation error'ları beni düşüncelere ve hüzne sevketmekte. bir de cPolygon error'um oldu. sabahları uyanınca derhal çalışma sandalyesine oturuyorum, akşamdan sıraya koyduğum süreçlerin error mesajlarına melankolik bakışlar atarak başlıyor günüm. sonra kettle'ın düğmesine basıyorum. error vermeseydi daha az gergin ve daha çok mutlu olur muydum acaba? şu anda debugging tekniklerini çalışacak vakit de yok. niye bu kadar erteledimse.. ay çekirdekleri 100 milyon taneymiş. porselenmiş. hepsi elle boyanmış. iki yıl sürmüş. ama çin'de el bol ve ucuzmuş. çinli işçilerin bir milyon plan birimini özenle plan sınırları içine yerleştirecekleri bir gün de gelebilir.
12 Ekim 2010 Salı
kollarıma girip yürütenler kim?
7 fitness prosedürü ve büyük ölçüde kendinden-adaptif parametreler ile ilgili revizyonlar bir haftadır test edilmeyi bekliyordu. kafam dağılmıştı. bugün stüdyodan 8'e doğru çıktık [indik], nezle etkisindeki boğazım 6 saat konuşmaktan şişmişti. odanın önünde kokteyl vardı 10 dakka ayakta durup bir bardak şarap içtim. boğazıma iyi geldi. gece eve gelince yattım biraz. bacaklarım ağrımaktaydı fena halde. sonra kalktım. çalışmaktan yana umudum yoktu. ama apansız geliverdi. SPE editor'u açtım. ufak tefek düzeltmelerle programımın yeni versiyonu çalışır hale geldi. [şimdi de çalışmakta, aferim.] yarın prosedürleri tek tek test etmem lazım. yalan yanlış şeyler olmasın. ondan sonra da başlangıç parametreleri için 2'li 3'lü testler, sonra da 5'li 6'lı nihai denemeler ile bu seri bitecek. o esnada grafik tasarıma yönelik paralel projeyi hale yola koyup makalesini yollamam lazım. kabul ettiler zira. bir ay içinde yetiştirebilirsem kışa milan'dayım. ondan sonra da ilk çalışmaya dönüp feature dağılımları üzerinden bir deneme serisi yapmak. bu esnada izleme raporumun imzalar için dolaştırılıp enstitüye götürülmesi, tez hocamla görüşme tarihi tespit etmek, araştırmamla ilgili berraklaştırma çalışması, metin taslağının oluşturulması, delft ile irtibatın yenilenmesi ve stüdyo saatinde alarma geçip bakınmak vazifelerini sürdürüyorum. vites düşüreyim, sakin olayım, ayacıklarım ağrımasın artık diyorum ama zamanlar öyle zamanlar ki icabında ölüyü aralarına alıp uygunadım yürütmekteler.
10 Ekim 2010 Pazar
orda şimdi onu şöyle yani o
çok konuşmamak lazım zaten, enflasyon oluyor. neden böyle oldu? neden sürekli ne söylesem kendimle çelişiyorum? yani geçen yıl söylediğim bir sözle çelişsem sorun olmaz ne de olsa zaman geçmiş fikrim değişmiştir belki ama geçen dakika söylediğimi yalanlayıp durur oldum, dinlemiycim bundan sonra başkalarını, hak falan veriyorum herkesin haklı olduğu her hususu söylemime katmaklar oluyor o zaman diyalog oluyor diyalog iyi ama insanın kendi ağzından monolog çıkmalı değil mi efendim. hiç konuşmasam mı ama o da sıkıcı oluyor tabii çelişkilerini kucakla tabii o şekilde.. ama kucaklayamıyorum rahatsız oluyorum hayır biliyorum ufak nüans farkları üzerinden uzun uzadıya açıklamalar ile nasıl aslında kendimle çelişmemiştim gösterebilirim ama 1. öf 2. yalan ya galiba sanki, basbaya ağzımı açtım samimiyetle konuştum ama geçen dakika da samimiyetle konuştum.. bırakacağım stüdyo işlerini, beni baya yalancı çıkarıyor. kendimi bir kere bile tekrar etmemek ve her söylediğimi bir kainat yasası gibi sapasağlam ebediyete. ama bu işin bu kadar kişilere dayalı olmamasını. çocuklar orda ağlaşmaktalar bir daha patates yiyemeyen yiyemeyene, patates bitti mi şimdi sonuçsuz bence bitti diyeler bence bitmedi şimdi biz presizyon sunum sergi postprodüksiyon dedik mi, vallahi bitmedi, aman bırak onlar dedilerdi sen hıı dedin, hıı diyorsun, o zaman da onların ağızları yanağıma takıldı, 4 ağızdan konuşuyorum, bu. olmaz.
öğrenciler haklılar canlarım, bu yıl bir ebeveyn gibi bakıyorum, kuzularıım, hayat işte n'apıcaksınız, sabahlıyıcaksınız daha da sabahlıyıcaksınız ha kuzucuklarım, tepenizde de 1. hoca, 2. beğenmeyen surat, 3. ayar, 4. ödev: stüdyonun 4 kırbacı. hani iş çıkmamış? yoksa sabahlamadınız mı? sineği sıkacağa koyduk sıkıyoruz. sıkılıyorlar. nerden çıktı ya presizyon? neden düzeylerine uygun basit işler vermedik? neden sormadık kendilerine nasıllar diye? ben yorgunum onlar da yorgun ben onlara "kuzularıım" onlar bana "kuzuum", ben onların arasına inip şööyle bi[!!] enerji verecekmişim, sonra motor çalışıyor. bir yerdeki bir yanlışlık bir türlü çözülmüyor, doktoramdan sonra bu konuda doktora-ertesi yapacağım. çok çalışarak çalışmanın öteki ucuna ulaşacağım, orada da işte bir adam varmış, onunla bu meseleyi konuşacağım, arkadaşlarımız çalışıyorlarmış orda, bu meseleyi çözecekmişiz.
[onun dışında çocuklar sonsuz hızda öğrendiler. mevzuyu kavradılar yani. bundan sonra da hayatları çile-hayalkırıklığı-tatmin döngüsü. olur gider.]
öğrenciler haklılar canlarım, bu yıl bir ebeveyn gibi bakıyorum, kuzularıım, hayat işte n'apıcaksınız, sabahlıyıcaksınız daha da sabahlıyıcaksınız ha kuzucuklarım, tepenizde de 1. hoca, 2. beğenmeyen surat, 3. ayar, 4. ödev: stüdyonun 4 kırbacı. hani iş çıkmamış? yoksa sabahlamadınız mı? sineği sıkacağa koyduk sıkıyoruz. sıkılıyorlar. nerden çıktı ya presizyon? neden düzeylerine uygun basit işler vermedik? neden sormadık kendilerine nasıllar diye? ben yorgunum onlar da yorgun ben onlara "kuzularıım" onlar bana "kuzuum", ben onların arasına inip şööyle bi[!!] enerji verecekmişim, sonra motor çalışıyor. bir yerdeki bir yanlışlık bir türlü çözülmüyor, doktoramdan sonra bu konuda doktora-ertesi yapacağım. çok çalışarak çalışmanın öteki ucuna ulaşacağım, orada da işte bir adam varmış, onunla bu meseleyi konuşacağım, arkadaşlarımız çalışıyorlarmış orda, bu meseleyi çözecekmişiz.
[onun dışında çocuklar sonsuz hızda öğrendiler. mevzuyu kavradılar yani. bundan sonra da hayatları çile-hayalkırıklığı-tatmin döngüsü. olur gider.]
neyle ilgili?
stüdyo
7 Ekim 2010 Perşembe
anlaşılamadıklarımızdan mısınız
çalışmamı anlaşılabilir bir biçime sokmak gibi çok kolay olmayan bir görevim var. bir seri paket oluşturmayı düşünüyorum [ve kafam fena halde direnmekte, işten güçten kaldım, günlerdir hiçbişey yapamıyorum, kodlara ve denemelere de dönemiyorum.]:
1. amaç, bağlam, yöntem
2. problem tanımı - kapsam
3. çözüm önerisi - çerçeve
4. doğrulama - projeler
tüm bu maddeler için ayrı ayrı [ve birarada] defalarca raporlar, özetler, proje dosyaları yazdım. ama şimdi sanki yazdıklarım inandırıcı değilmiş, laf olsun diye yazmışım gibi geliyor. bir de şöyle bir sorun var, her yazılanın arkasını sağlama yaslamak gerekiyor. ama tasarım kuramı alanında neyin sağlam olduğu konusu biraz belirsiz. saygıdeğer akademik bey/hanımın çok muteber bir eseri var. bu eserde ortaya atılan bir kavram üzerinden tartışmayı yürütmek muteber bir tavır. fakat insan bir yandan da biliyor [eğer o metni düzgünce okumuşsa], bu saygıdeğer metin büyük ölçüde anektot-yorum-eleştiri türünde yazılmış [misal b. lawson]. ya da mesela protokol analizi denen bir alan var. ama o da o kadar zahmetli ve zaman alan bir çalışma türü ki insanın nasıl tasarladığı hususunda "şu şudur bu ise bu değildir" demeyi sağlayacak kadar veri toplamak pek kolay değil [ama eldeki bol gözenekli veriyi şöyle karşına alıyorsun, onlar üzerinden kuramını oluşturuyorsun, bakınız n. cross.] yani mimari tasarım üzerine güncel kaynak kabul edilen bazı kuramsal çalışmalar bile diyelim ki tıp alanının ya da mühendislik alanlarının çalışmalarının yanında kahvehane söylevi gibi duruyor. bu gevşek tarzı aşıp daha yüksek eleştirel eşikleri ve daha özenli bir metodolojisi olan bir mimari tasarım kuramcılığına yönlenmenin olanağıyla ilgili soru benim anladığım kadarıyla hala yanıtsız. [tasarımcı davranışı/düşünmesi hususlarına psikiyatri ve nöro-bilim araştırmacıları el atsa daha sağlam bir kuramsal altyapıya kavuşacağımız kesin görünüyor. bkz: makale 1, makale 2 henüz makalelere göz atamadım ama başlıkları tam bu hususta.]
sadece dar sayılabilecek bir alt-alanı taradığım halde okuduğum makaleler ve kitaplardan ortak bir terminoloji devşiremedim. [dolayısıyla varmış gibi davranamam] ayrıca tasarımcı davranışı ve yapay-zeka çalışmaları/uygulamaları arasındaki ilişkiyi tarifleyecek kuramsal alan beklediğimden daha "geniş gözenekli". boş demeye dilim varmıyor, bir takım çalışmalar var [protokol analizi çalışmaları yanında j. gero gibi bazı saygıdeğer şahsiyetlerin kurmaya çalıştığı kuramsal çerçeveler var] ama bunlar da sadece noktasal spekülasyonlar sağlıyor [şöyle kullanılıyor: "x. hanımın ortaya attığı y. kavramı üzerinden düşünülecek olursa..." ama şöyle kullanılamıyor: "x. hanımın y. araştırmasının ortaya koyduğu gibi..." ya da: "x. hanımın y. araştırması da z. sebebiyle önerdiğimiz görüşü destekler mahiyettedir."]
bu ahval ve şerait içinde dahi doktora metnim için yönergelerim şunlar:
1. büyük-jargon, laf kalabalığı, güncel felsefenin büyük isimlerinden -ya da bünyenin meselelerinden- devşirilen belirsizlikler, ya da savunma polemikleri üretilmemesine,
2. doktora metninde genel bir kuramsal çerçeve değil, pratiğe yönelik bir 'uygulama çerçevesi' oluşturulmasına,
3. kaynaklar ve ortaya konulan çalışmanın sonuçları üzerinden ne söylenebiliyorsa sadece bunun öne sürülmesine,
4. genelinde hesaplamalı tasarım konuları ve yapay zekayla ilgili olarak sadece çalışmayı doğrudan ilgilendiren konuların tariflenmesine, bir tartışmaya girişmekten kaçınılmasına,
5. şu tezlerin savunulmasına: tasarlanan nesne üzerinden: a. tasarımda çözüm önerisinin bütüncüllüğü ve aşamalı gelişimi, b. bütüncül önerinin biçimsel düzenlemeler üzerinden işlevsel talepleri çözümlediği çok katmanlılığın ayrışmazlığı, tasarlayan üzerinden: c. bu ayrışmazlığın olası bir otomatik tasarım sistemine nasıl yansıyacağı, d. [sadece bu araştırmanın alt-projelerine konu olan plan ve kütle tasarımı alanlarındaki örnekler üzerinden] GOFAI yaklaşımlarının bu hususu bir ölçüde görmezden gelişi [görmezden gelmedikleri taktirde pratikteki sorunlar yüzünden işlerliklerini yitirecekleri] e. evrimsel hesaplamalar gibi yaklaşımların bu alanda ne gibi [ve neden ve nasıl [doğrulama aşaması]] katkılar yapacağı, f. evrimsel hesaplamaların bu araştırmanın alt-projelerinde kullanılan varyasyonları ve insan tasarımcının tasarım süreci arasında kurulacak benzerlikler.
1. amaç, bağlam, yöntem
2. problem tanımı - kapsam
3. çözüm önerisi - çerçeve
4. doğrulama - projeler
tüm bu maddeler için ayrı ayrı [ve birarada] defalarca raporlar, özetler, proje dosyaları yazdım. ama şimdi sanki yazdıklarım inandırıcı değilmiş, laf olsun diye yazmışım gibi geliyor. bir de şöyle bir sorun var, her yazılanın arkasını sağlama yaslamak gerekiyor. ama tasarım kuramı alanında neyin sağlam olduğu konusu biraz belirsiz. saygıdeğer akademik bey/hanımın çok muteber bir eseri var. bu eserde ortaya atılan bir kavram üzerinden tartışmayı yürütmek muteber bir tavır. fakat insan bir yandan da biliyor [eğer o metni düzgünce okumuşsa], bu saygıdeğer metin büyük ölçüde anektot-yorum-eleştiri türünde yazılmış [misal b. lawson]. ya da mesela protokol analizi denen bir alan var. ama o da o kadar zahmetli ve zaman alan bir çalışma türü ki insanın nasıl tasarladığı hususunda "şu şudur bu ise bu değildir" demeyi sağlayacak kadar veri toplamak pek kolay değil [ama eldeki bol gözenekli veriyi şöyle karşına alıyorsun, onlar üzerinden kuramını oluşturuyorsun, bakınız n. cross.] yani mimari tasarım üzerine güncel kaynak kabul edilen bazı kuramsal çalışmalar bile diyelim ki tıp alanının ya da mühendislik alanlarının çalışmalarının yanında kahvehane söylevi gibi duruyor. bu gevşek tarzı aşıp daha yüksek eleştirel eşikleri ve daha özenli bir metodolojisi olan bir mimari tasarım kuramcılığına yönlenmenin olanağıyla ilgili soru benim anladığım kadarıyla hala yanıtsız. [tasarımcı davranışı/düşünmesi hususlarına psikiyatri ve nöro-bilim araştırmacıları el atsa daha sağlam bir kuramsal altyapıya kavuşacağımız kesin görünüyor. bkz: makale 1, makale 2 henüz makalelere göz atamadım ama başlıkları tam bu hususta.]
sadece dar sayılabilecek bir alt-alanı taradığım halde okuduğum makaleler ve kitaplardan ortak bir terminoloji devşiremedim. [dolayısıyla varmış gibi davranamam] ayrıca tasarımcı davranışı ve yapay-zeka çalışmaları/uygulamaları arasındaki ilişkiyi tarifleyecek kuramsal alan beklediğimden daha "geniş gözenekli". boş demeye dilim varmıyor, bir takım çalışmalar var [protokol analizi çalışmaları yanında j. gero gibi bazı saygıdeğer şahsiyetlerin kurmaya çalıştığı kuramsal çerçeveler var] ama bunlar da sadece noktasal spekülasyonlar sağlıyor [şöyle kullanılıyor: "x. hanımın ortaya attığı y. kavramı üzerinden düşünülecek olursa..." ama şöyle kullanılamıyor: "x. hanımın y. araştırmasının ortaya koyduğu gibi..." ya da: "x. hanımın y. araştırması da z. sebebiyle önerdiğimiz görüşü destekler mahiyettedir."]
bu ahval ve şerait içinde dahi doktora metnim için yönergelerim şunlar:
1. büyük-jargon, laf kalabalığı, güncel felsefenin büyük isimlerinden -ya da bünyenin meselelerinden- devşirilen belirsizlikler, ya da savunma polemikleri üretilmemesine,
2. doktora metninde genel bir kuramsal çerçeve değil, pratiğe yönelik bir 'uygulama çerçevesi' oluşturulmasına,
3. kaynaklar ve ortaya konulan çalışmanın sonuçları üzerinden ne söylenebiliyorsa sadece bunun öne sürülmesine,
4. genelinde hesaplamalı tasarım konuları ve yapay zekayla ilgili olarak sadece çalışmayı doğrudan ilgilendiren konuların tariflenmesine, bir tartışmaya girişmekten kaçınılmasına,
5. şu tezlerin savunulmasına: tasarlanan nesne üzerinden: a. tasarımda çözüm önerisinin bütüncüllüğü ve aşamalı gelişimi, b. bütüncül önerinin biçimsel düzenlemeler üzerinden işlevsel talepleri çözümlediği çok katmanlılığın ayrışmazlığı, tasarlayan üzerinden: c. bu ayrışmazlığın olası bir otomatik tasarım sistemine nasıl yansıyacağı, d. [sadece bu araştırmanın alt-projelerine konu olan plan ve kütle tasarımı alanlarındaki örnekler üzerinden] GOFAI yaklaşımlarının bu hususu bir ölçüde görmezden gelişi [görmezden gelmedikleri taktirde pratikteki sorunlar yüzünden işlerliklerini yitirecekleri] e. evrimsel hesaplamalar gibi yaklaşımların bu alanda ne gibi [ve neden ve nasıl [doğrulama aşaması]] katkılar yapacağı, f. evrimsel hesaplamaların bu araştırmanın alt-projelerinde kullanılan varyasyonları ve insan tasarımcının tasarım süreci arasında kurulacak benzerlikler.
6 Ekim 2010 Çarşamba
halamın...
bir an bir durup sakin sakin düşüneyim sakin sakin çalışayım diyorum, sonra e bu kadar iş nasıl yetişecek diyorum, deadlinelar olmasa tüm makaleleri yetiştirirdim, jüri olmasa izlemelerim iyi geçerdi, bütün bu sıkıntılar olmasa doktora güzel bişey aslında.
kılıçdaroğlu tez izlemeyi kaldıralım demiş tayyip de gel meclise konuşalım demiş, galiba, öyle olmuş..
tez izleme jürim benden tüm araştırmamı kısa bir zaman aralığında anlatabilecek bir haritalama ya da sunum istiyor. kendileriyle temin görüştüm. haklılar. araştırmam çok genişledi. anlamak-anlatmak kolay olmuyor. benim için de gerekli bu özet çabası. ama ben bu çabaya girişmiş durumdayım zaten. ayrıca benim haritam vardı. çalışmadı. freemind'ın versiyonuyla ilgili bir ihmal. ayarlamalıydım. onda da haklılar. zaten daha iyi bir harita yapmış olabilirdim. ama çok içim sıkıldı. ona da özel bir emek harcamak gerekiyor. ben bu kadar işin arasında 1,5 gün ayırdım. hiç fena değil. ama konsantre olmaya çalışırken geçti gitti 1,5 gün. en az bir hafta uğraşmak ve düşünmek lazım. zihnin bir seri işi bırakıp bambaşka bir işe geçmesi kolay olmuyor. oysaki ne hayallerim vardı! bu sefer böyle dataşovlu bir toplantı odasında detaylı bir şekilde herşeyi başından sonuna anlatmayı düşlemiştim. organize olamadım.
bugün internetin de kesileceği tuttu!? ihmalleri telafi de edemedim. cumhurbaşkanının kadrolu jammerları mı yoksa? bunları hesaba katmak gerekliydi. murphy kuralları. tüm bunların üstesinden gelecek vaktim vardı dün. öngöremedim. jürimin önüne az önce koyduğum son raporları abstraktları posterleri onlara önceden göndermiş olabilirdim. tez hocamla geçen ay boyunca buluşmuş olabilirdim. o da haklı.
tüm bunlara rağmen asıl mesele şu oldu bu jüride: sadece yurtdışındaki danışmanlarımı ciddiye alıp buradakileri ihmal ettiğimi düşünen bir jürim var!!? bunda haksızlar. [geldim geleli delft'le temas kurmadım hala. önce bir doktora taslağı hazırlayıp, üniversitelerarası sözleşmeyi bulup inceleyip öyle temas kuracağım. artık geç oldu derlerse de yapacak bişey yok. sürat bu. bir tane kafam var.] nötr değil negatif bir jüri geçirdik. bu tavır esas olarak getirdiğim malzemeden kaynaklanmıyordu. buradaki jürimi ihmal ettiğim doğru. e sebeplerini biraz da kendilerinde aramalılar. yürüttüğüm projeye haksızlık oluyor. jüri ortaya konan işle ilgili eleştiri yapmayı görev edinse daha iyi olurdu. [aslında engellemeseler yeter: "sen bunu yapamazsın, yapma, girişme" [hocam işte yapıyorum farkında değil misiniz?]]. "sen bizim varlığımızı görmezden gelirsen sana doktoranı dar ederiz" dercesine bir tez jürisi yaşadım. rahatsızım. haksızlık yani. niye böyle kişiselleşsin ki? ilk yarım saat sözlerim sürekli negatif yorumlarla kesildi, anlattıklarıma yönelik anlama çabası ancak o dakikalarda başlar gibi oldu... ben anlatamadım onlar da anlattırmadılar. ["biz sana bir tepki vermek istiyoruz" dercesine?] hem bu tavır yüzünden hem hazırlığımın yetersizliği yüzünden anlatacaklarımın yarısını bile anlatamadım. ben de başımı önüme eğiyorum. nefes alıyorum. kendime diyorum ki, haklı oldukları yönleri düşün, savunmaya geçme, alttan al, şimdi gerginlik çıkartırsan bunun kimseye faydası yok...
herkes jürisinde sorun yaşayabiliyormuş. jüri araştırmacıdan ilgi istiyor!? fakat bu jüri değil mi bugüne kadar gönderdiğim hiç bir metni doğru düzgün okumayan? bu jüri değil mi jüri oturumu için ta baharda gönderdiğim metnin bir satırını okumadan bugün oturuma gelen? bu jüri değil mi bugün verdiğim metinleri de okumayacağını açıkça deklare eden? [çeşitli jüri üyeleri "burdan çıkınca benim için artık biter, bi daha bu metinlere bakmam" dediler] e neden bahsediyoruz ki biz o zaman? ben bir yıldır çalışıyorum, bir saatte nasıl anlatayım? [anlatılır anlatılır sen onu öyle bir özetlersin ki, zaten kendin hakim isen anlatabilirsin onu sen, değilsen anlatamazsın işte, evet değilim, nasıl olayım durmadan geliştiriyorum projeyi, çünkü düğmesine basıp çalıştırmadığım sürece size ne kastettiğimi anlatamayacağım, ama düğmesine bastığımda da takdir edeceksiniz biliyorum, metni yazdığımda "hmm demek öyle demek istemişsin" diyeceksiniz, ancak o zaman oturup anlamlı bir konuşma yapabileceğiz, ancak o zaman bana faydanız olacak, yine de ben projenin eşiklerinde ne var ne yok yazıyorum bir güzel, sizlere gönderiyorum, okursunuz belki diye, okumuyosunuz.]
delft'te tez izleme jürisi yok, final jürisi var. tez yapılıyor. ondan sonra taslak metinden itibaren işin içine giriyorlar. daha doğru geliyor bana bu. burda jüri üyelerinden biri yaptığın şeyin doktora olmadığını ilan edebiliyor, iyi de daha ne yaptığımı görmediniz anlamadınız ki. oysa yazılmış taslağı görse hiç öyle düşünmeyecek. ara aşamalarda bu şekilde jüriye çıkmanın geliştirici bir yanı olduğundan emin değilim.
bugün internetin de kesileceği tuttu!? ihmalleri telafi de edemedim. cumhurbaşkanının kadrolu jammerları mı yoksa? bunları hesaba katmak gerekliydi. murphy kuralları. tüm bunların üstesinden gelecek vaktim vardı dün. öngöremedim. jürimin önüne az önce koyduğum son raporları abstraktları posterleri onlara önceden göndermiş olabilirdim. tez hocamla geçen ay boyunca buluşmuş olabilirdim. o da haklı.
tüm bunlara rağmen asıl mesele şu oldu bu jüride: sadece yurtdışındaki danışmanlarımı ciddiye alıp buradakileri ihmal ettiğimi düşünen bir jürim var!!? bunda haksızlar. [geldim geleli delft'le temas kurmadım hala. önce bir doktora taslağı hazırlayıp, üniversitelerarası sözleşmeyi bulup inceleyip öyle temas kuracağım. artık geç oldu derlerse de yapacak bişey yok. sürat bu. bir tane kafam var.] nötr değil negatif bir jüri geçirdik. bu tavır esas olarak getirdiğim malzemeden kaynaklanmıyordu. buradaki jürimi ihmal ettiğim doğru. e sebeplerini biraz da kendilerinde aramalılar. yürüttüğüm projeye haksızlık oluyor. jüri ortaya konan işle ilgili eleştiri yapmayı görev edinse daha iyi olurdu. [aslında engellemeseler yeter: "sen bunu yapamazsın, yapma, girişme" [hocam işte yapıyorum farkında değil misiniz?]]. "sen bizim varlığımızı görmezden gelirsen sana doktoranı dar ederiz" dercesine bir tez jürisi yaşadım. rahatsızım. haksızlık yani. niye böyle kişiselleşsin ki? ilk yarım saat sözlerim sürekli negatif yorumlarla kesildi, anlattıklarıma yönelik anlama çabası ancak o dakikalarda başlar gibi oldu... ben anlatamadım onlar da anlattırmadılar. ["biz sana bir tepki vermek istiyoruz" dercesine?] hem bu tavır yüzünden hem hazırlığımın yetersizliği yüzünden anlatacaklarımın yarısını bile anlatamadım. ben de başımı önüme eğiyorum. nefes alıyorum. kendime diyorum ki, haklı oldukları yönleri düşün, savunmaya geçme, alttan al, şimdi gerginlik çıkartırsan bunun kimseye faydası yok...
herkes jürisinde sorun yaşayabiliyormuş. jüri araştırmacıdan ilgi istiyor!? fakat bu jüri değil mi bugüne kadar gönderdiğim hiç bir metni doğru düzgün okumayan? bu jüri değil mi jüri oturumu için ta baharda gönderdiğim metnin bir satırını okumadan bugün oturuma gelen? bu jüri değil mi bugün verdiğim metinleri de okumayacağını açıkça deklare eden? [çeşitli jüri üyeleri "burdan çıkınca benim için artık biter, bi daha bu metinlere bakmam" dediler] e neden bahsediyoruz ki biz o zaman? ben bir yıldır çalışıyorum, bir saatte nasıl anlatayım? [anlatılır anlatılır sen onu öyle bir özetlersin ki, zaten kendin hakim isen anlatabilirsin onu sen, değilsen anlatamazsın işte, evet değilim, nasıl olayım durmadan geliştiriyorum projeyi, çünkü düğmesine basıp çalıştırmadığım sürece size ne kastettiğimi anlatamayacağım, ama düğmesine bastığımda da takdir edeceksiniz biliyorum, metni yazdığımda "hmm demek öyle demek istemişsin" diyeceksiniz, ancak o zaman oturup anlamlı bir konuşma yapabileceğiz, ancak o zaman bana faydanız olacak, yine de ben projenin eşiklerinde ne var ne yok yazıyorum bir güzel, sizlere gönderiyorum, okursunuz belki diye, okumuyosunuz.]
delft'te tez izleme jürisi yok, final jürisi var. tez yapılıyor. ondan sonra taslak metinden itibaren işin içine giriyorlar. daha doğru geliyor bana bu. burda jüri üyelerinden biri yaptığın şeyin doktora olmadığını ilan edebiliyor, iyi de daha ne yaptığımı görmediniz anlamadınız ki. oysa yazılmış taslağı görse hiç öyle düşünmeyecek. ara aşamalarda bu şekilde jüriye çıkmanın geliştirici bir yanı olduğundan emin değilim.
29 Eylül 2010 Çarşamba
kürkçü dükkanı | belki de artık bunları ingilizceye çevirmem?
bu yılki stüdyo için tema olarak "katılımcı"yı önerecektim, ama arkasını kovalayacak gücüm enerjim zamanım yok. enerjisi olanın peşine takılmak yoluna gittim. "presizyon" gibi bir kelimenin peşine düştük. bunun içine orasına burasına "katılım"ı ekler gii olacağız sanki. ama gerçek anlamda katılımcı ya da kararların tartışma ve konsensüsle oluşturulduğu bir stüdyo olmuyor. katılım daha ziyade stüdyoyla ilgili işlerin ve ilgili kararların öğrencilerle bi miktar paylaşılmasından ibaret... ama stüdyonun ne olduğu ve içinde nasıl faaliyetler olduğuyla ilgili olarak öğrencilerle tartışmadık. ister istemez katılımın anlamı "ölene kadar stüdyo"ya dönüyor. ve hiyerarşi geleneksel formlarında işliyor. talep, tehdit, yönlendirme...
"presizyon" da benim açımdan bir deneme olacak. geçen iki stüdyoda daha ziyade karman çorman ve çaçaron bir üsluba takılmıştık, güzel olmuştu. sonuçlar göz doldurmuyordu elbette, ama süreç eğlenceliydi, öylesi benim hoşuma gidiyor, öğrenciler de bir nebze daha ferah oluyorlar. ama sonuçlar tasarımcıların içine sinmiyor. presizyon öğrenciler için daha çok sıkıntı demek. gerginlik, deadline'lar, alçak tonda ama dinmeyen bir eleştiri mırıltısı, zor beğenmek.. bol bol örnek göstermek gerekebilir... bunlar kaçındığımız şeylerdi.
ilk haftalar bir sosyal psikoloji deneyi gibi geçiyor. öğrenciler yavaş yavaş şahsiyetlerini gösteriyolar. bazıları kendini tanıtmaya çalışıyor, bazılarının zaten içinde tutulmayan bir girişkenlik var ve hocaları yoklayıp duruyolar, bazıları hata arıyor, tutarsızlık arıyor (bulmakta da zorlanmıyorlar. güzel olan, meselenin oralarda olmadığını da hızlı kavramaları), bazıları bir kenarda duruyor ilgi gösterildiğinde yavaş yavaş güven kazanmaya başladıklarını gözlemek keyifli oluyor... belirsizlik karşısında şikayetçi bakışlardan ibaret ilk tepkilerin harıl harıl işe koyulup anlamaya çalışmaya doğru dönüşmesi de keyifli oluyor.. ama bunlar her yıl böyle oluyor zaten.
"presizyon" da benim açımdan bir deneme olacak. geçen iki stüdyoda daha ziyade karman çorman ve çaçaron bir üsluba takılmıştık, güzel olmuştu. sonuçlar göz doldurmuyordu elbette, ama süreç eğlenceliydi, öylesi benim hoşuma gidiyor, öğrenciler de bir nebze daha ferah oluyorlar. ama sonuçlar tasarımcıların içine sinmiyor. presizyon öğrenciler için daha çok sıkıntı demek. gerginlik, deadline'lar, alçak tonda ama dinmeyen bir eleştiri mırıltısı, zor beğenmek.. bol bol örnek göstermek gerekebilir... bunlar kaçındığımız şeylerdi.
ilk haftalar bir sosyal psikoloji deneyi gibi geçiyor. öğrenciler yavaş yavaş şahsiyetlerini gösteriyolar. bazıları kendini tanıtmaya çalışıyor, bazılarının zaten içinde tutulmayan bir girişkenlik var ve hocaları yoklayıp duruyolar, bazıları hata arıyor, tutarsızlık arıyor (bulmakta da zorlanmıyorlar. güzel olan, meselenin oralarda olmadığını da hızlı kavramaları), bazıları bir kenarda duruyor ilgi gösterildiğinde yavaş yavaş güven kazanmaya başladıklarını gözlemek keyifli oluyor... belirsizlik karşısında şikayetçi bakışlardan ibaret ilk tepkilerin harıl harıl işe koyulup anlamaya çalışmaya doğru dönüşmesi de keyifli oluyor.. ama bunlar her yıl böyle oluyor zaten.
neyle ilgili?
stüdyo
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)