20 Haziran 2011 Pazartesi

cetvelle not vermek

ben de bir zamanlar bir çizelge üzerinden, "şuna şu kadar buna bu kadar puan versek, sonra süreçteki şu şu kadar etkili olsa, teslimleri tam yapmak düzgün yapmak şu kadar etkili olsa vb." gibilerinden bir not verme stratejisi denemiştim. bir takım gerekçelerim de vardı. yani daha tutarlı ve adil bir değerlendirme stratejimiz olabilir mi? (sevdiğimiz öğrenciye yüksek puan, anlamadığımız ya da tatsız karakterlere düşük puan verme durumlarının önünü alabilir miyiz?) okuldaki düşük motivasyon ve yüksek laçkalıkla nasıl başa çıkılır? yaptığımız işe biraz daha değer verir ve ciddi yaklaşırsak stüdyoda kaliteyi yükseltebilir miyiz? verilen emeklerin karşılığı daha iyi alınabilir mi?.. bu sorulara yanıt aramak.. daha önce bu tip çizelgeler deneyen bir stüdyoda öğrenci olmuştum. denemeye değer geldi. not kriterlerinin bir kısmını da öğrencilere açmıştım. öğretici bir deneyim oldu. bir seri sorun var, görüyorsun. ve kökensel sorunlar bunlar. hemen aklıma gelen bikaç tanesini yazayım:

en başta, çoğu sorunun kaynağı şu, sen tüm kriterlerini dışsallaştırmaya, belirtik kılmaya çalışmışsın, orda da kalmamış sayısal bir tablo üretmişsin, "şunun puanı şudur, bununki budur, şundan şu kadar kırarım, bunu bu kadar ödüllendiririm, şu kadar da bonus ayırırım" demişsin. böyle bir şey yaparken, "her öğrenciye bunu aynı şekilde uygularım, kimseyi kayırmam, tutarlı ve adil olurum" diye düşünmüşsün. ama her öğrenci, her stüdyo, her dönem, her iş farklı. hoca da farklı. ayrıca her öğrenci her iş ve her hoca da her seferinde farklı performans sergiliyor. bunların hepsinin farklı zamanlarda farklı biraraya gelişleri hep farklı sonuç veriyor. yani çılgıncasına farklı değil ama yeterince farklı. tek-biçimli bir değerlendirme sistemini geçersiz kılacak kadar yani. adil ve tutarlı olmaya çalışırken sonuçta kendini zorlama ve adaletsiz bir iş yaparken bulabiliyorsun. gerçeklikte karşına çıkan çeşit çeşit durumlara çizelgeler içinden karşılık bulamadığını fark ediyorsun. tüm kriterlerini belirtik kılamadığın da ortaya çıkıyor. kılmayı denediğinde birbirine entegre çalışmakta olan kriterlerinin, kriter topalaklarının bulunduğunu fark ediyorsun. bunları ayrı ayrı listeleyip "decompose" edemiyorsun. bir başlıkta birarada da yazamıyorsun çünkü her durumda bu toparlaşmalar farklı şekilde cereyan ediyor. (alexander'in ilk task-decomposition stratejisi de bu yüzden hem zor hem işlevsizdi..)

çizelgenle ilgili sorunlar çıktıkça bir iki istisnaya ad-hoc çözümler geliştirmeye çalışıyorsun, sonra bir bakıyorsun baştan aşağı istisnalarla karşı karşıyasın.. eğer "bu çizelgeyi biraz daha detaylandırırsam mesele çözülecek" dersen iş çılgınca bir detaylanmaya gitmeye aday (ve sonuç yine de ikna edici olmayabilir.)

mesela yıl içinde bir takım ara değerlendirmeler yapayım ve sonra bu notlar sabit kalsın, yılın sonunda unutulmasınlar diyorsun. ama öğrencinin (ve hocanın da) performansı inişli çıkışlı bir çizgi izliyor. diyelim ki bir öğrenci var, iyi işler çıkardı ama bir ara belirli bir eşikte iyi not alamadı.. eğer orda aldığı notu düzeltemiyorsa, bir çaresizlik üretmeye başlıyorsun.. oldu bitti. dönemin başında şunu çok kötü yapmıştın, şimdi ne yapsan orası düzelmiyor.. yıl içi değerlendirmeler yapılmalı, hatta not bile verilebilir, ama nihai değerlendirmede bunun kesin bir oranı, katsayısı falan olmamalı. olamıyor. değerlendirme orada durmalı, zamanı geldiğinde bakılmalı, hesaba katılmalı, ama baştan belirli bir katsayısı olmamalı..

bir teslim listelerine riayet meselesi var. yani bunun ne ölçüde değerlendirmeye katılacağı. bazı okullarda bir ortam var, onlar yapıyor. yani teslimleri eksiksiz falan alıyorlar herhalde.. bizde de başka bir ortam var, biz yapamıyoruz. yani tek başına öğrencinin sorumluluğu değil ve tek stüdyo da bunu kendi içinde çözemiyor. bu bir ortam meselesi.. dahası da var ama, yani ortam boşu boşuna böyle oluşmuyor, onun da sebepleri var. öğrencinin bazısı yavaş çalışıyor, bunun da çeşitli türleri var. bazısının sadece eli ağır, bazısı çok özenli, bazısı da düpedüz yetenekli. bunların bazıları aslında iyi iş çıkarıyorlar, kendilerini geliştiriyorlar, stüdyoya katklı yapıyorlar.. ama yetiştiremiyorlar. iki çizimi eksik diye düşük not alması işin doğasına aykırı onu görüyorsun. bu yavaşlık bazen iyi bir tasarımcı ruha işaret ediyor, ya da o tekrar tekrar denemeler, gecikmeler çok öğretici olabiliyor öğrenci için.. sonra bu kadar değerli bir deneyimi sonuçları çizelgene uymadı diye cezalandırıyorsun..

sonra her öğrencinin, her çalışmanın ve her ürünün hem kuvvetli hem zayıf yanları oluyor ve bu o işin bağlamına sıkı sıkıya bağlı oluyor. ve senin kriterlerinin bağlama göre dönüştürülmesi gerekiyor. ama o zaman da aradığın tutarlılıktan uzaklaşıyorsun. çünkü aynı işi o öğrenci için farklı bu öğrenci için farklı değerlendirdiğinde zaten yola çıkış amacından sapmış oluyorsun. sonuçta çizelgene, kriterlerine, kurallarına uyamadığın pek çok durum oluyor. bu da yapmaya çalıştığın şeyi anlamsızlaştırıyor. seneye şurasını burasını revize ederek daha iyi bir çizelge oluşturamayacağını da sana gösteren sorunlar oluyor bunlar bir çok zaman.. (zaten bu bağlamsallık ve "situatedness" sorunuyla başım[ız] belada.)

objektiflik sevilen bir tutum. sorumluluğu hafifletiyor. insana arkasını dayayacak bir destek sunuyor. ama mümkün olmadığı yerde de fena sırıtıyor. henüz stüdyoyla ilgili tüketici biçimde listelenmiş-haritalanmış kriterlerimiz, sayısallaştırılabilir değerlendirme yaklaşımlarımız yok. genelinde tasarımla ilgili zaten böyle yaklaşımlara sahip değiliz. yapay tasarımın önündeki temel engel de bu. şu anda bu sorunla uğraşıyorum. ve üretebildiğim yanıtlar karikatür mahiyetinde. ama bu bile değerli. araştırmada küçük adımlarla ilerlemek kaçınılmaz. zaman zaman, talihli anlarda, daha iri adımlar atanlar da görülüyor. ama genelde onlar da o konuya aslında mini adımlar atmak için girişmiş oluyorlar.

fakat, stüdyo pratikte iş yapılan bir yer. öğrencilerin kendilerini geliştirdiği, yürütücünün ise iş yaptığı bir yer. bu bir iş. sonuçları var. stüdyoda da kendi adına bir araştırma-öğrenme süreci yaşıyorsun. ama bu faaliyette dikkatli olman lazım. yaptığın işi sakatlama lüksün yok. çünkü başkalarına karşı sorumlusun orda. ve eğer yanındaki bir stüdyoda gayet sezgisel biçimde senden daha başarılı değerlendirmeler yapan birini görürsen yöntemini iki kere sorgulamak durumunda kalıyorsun. o zaman niye böyle zorlama denemelerle uğraşıldı? (paralel bir sorun ilk kuşak tasarım metotlarının sonunu getirmişti.)

yine de, aslında, stüdyo pratiği genelinde tasarım faaliyetine o kadar çok noktadan dokunuyor ki, stüdyoda bir takım değerlendirme yaklaşımlarının üretilmesi, genelinde tasarım araştırmalarına ciddi katkı yapabilirdi. bu sebeple, şu anda, en azından, değerlendirme kriterlerimizin dışsallaştırılması çabasını anlamlı görüyorum. bu konuda yüksek hedefler koymaya gerek yok. sadece neleri önemli gördüğümüzle ilgili notlar alarak başlayabiliriz. bir takım "memo"lar.. her dönem. her eşikte.. yani biz bu işi, geldiği gibi yapmaktayız ve bir ölçüde değerlendirme performansımızdan memnunuz. o zaman bizi incelemeye değer. ve buradan yola çıkarak belki genelinde tasarımın nasıl değerlendirildiğiyle ya da değerlendirme mekanizmalarının nasıl işlediğiyle ilgili sonuçlara doğru ilerleyebiliriz. (bu da tasarım araştırmalarının bugün geldiği konuma paralel bir sonuç.) zamanla bir seri anahtar kelimeye ulaşabiliriz. çeklistlerimiz oluşabilir.. sayısallaştırmaya gerek yok.. ama "şu husus vardı önemliydi dikkate aldık mı" diye bakabiliriz.. bazı durumlarda o hususa bakmayacağızdır, ama o durumlar hangileridir, onları da not almaya başlayabiliriz.. sonuçlar ilginç olabilir.

Hiç yorum yok: