8 Haziran 2011 Çarşamba

ağlarsa hocam ağlar

bitirme notları verildi.
bazı projeler bina olmak istemiyor. ama bazı bina olmak istemeyen projeler sonuçta binaya döndükleri için ödüllendiriliyor, bazı bina olmak istemeyen projeler ise gitmeleri gereken yolda devam ettikleri için cezalandırılıyor. bazı hocalar mimari projeyi bina ile eşitliyor. [bu arada peter rowe'un kitabı bir pasajda pevsner'in bisiklet barınağına bina dediği, katedrale mimarlık dediği polemiği ele almış, doğru öyle bir tartışma vardı. burdaki başka bir tartışma. başka polemik.] neyseki herkes eşitlemiyor. bina tasarlamak çok zor biliyorum. öğrenmek iyi olur, mimarlık yapacaksan. ama zaten bir ömür bunu öğrenerek geçiyor. ve o kadar belli değil ileride hangi becerilerin ya da yaklaşımların iyi bina yapmana yardım edeceği. bazı projeler bina olmasalar daha iyi olabilir. ve bunun cezalandırılmak yerine bir anlama çabasıyla değerlendirilmesi lazım. gerçi... gerçi mimarlıkla binanın eşitlenmesini sorgulayan fikirler hiç yeni değil. demek ki bazı hocalar oturup bu böyle böyle olunca daha iyi diye karar vermişler. öykücü projeler bazı jürileri dumura uğratıyor. bu iyi. ama sonuç üzücü.

görmeyeli itü'nün değerlendirme çıtası yükselmiş. eskiden bb alacak bir sürü proje şimdi cc'yi zor alıyor. ya da bu jüride öyle. ama jürimiz genelinde binalaşmayı önemli buldu. binalaşabilmek. uzun süre birinci sınıf stüdyosunda kalınca insana uzak geliyor binalaşmaya verilen bu önem... belki de haklılar? sonuçta mimarlık okulu? mimarlık = bina?? öyle mi?

binada ise esas olarak yerleşim ve kütle kararları? ve binanın "hava"sı? öğrencinin havası? öğrencinin tanıdıklığı?...

çok açık bir olgu daha var: herkes tanıdığı sevdiği öğrencinin notu yükselsin istiyor. herkes irili ufaklı destekler atıyor tanıdığı öğrenciye. bazıları biraz fazla irili detekler atınca haksızlık oluyor. çünkü kimse o şiddette tartışmak istemiyor bu ortamlarda. şiddeti artıranın dediği olabiliyor bazen.

Hiç yorum yok: