8 Nisan 2011 Cuma

eskiz sınavı ve bir mesleki deformasyon olarak 'yeniyi aramak'

efenim ne zaman kalabalık bir grup mimar biraraya gelip bir işi halletmeye kalksa iş tasarıma dönüyor, tabii iş zaten bir tasarım boyutu içeriyorsa derhal işin 'çerçeve'si sorgulanmaya başlanıyor. önceki yıllardan gelen hazır prosedürler [ve bizi pratik çözümler bulmaya sevketmesi icap eden zaman kısıtlamaları] yokmuş gibi davranmak içimize işlemiş. yani hepimiz tasarlama bağımlısı olduğumuz için girişiyoruz yenilikçi bir tasarım süreci olarak toplantıları kurgulamaya. allah kabul etsin.

okuldaki her toplantıya bence okulun memur, memure ve mühendisleri başkanlık etmeli, notlar almalılar, gündem belirlemeliler, toplantıyı rayında tutmalılar. eskiz sınavı toplantısı da istisna değil. okulun her biri tasarımcı olan genç ve orta yaşlı bir grup mensubu bu yılın eskiz sınavının nasıl olacağını konuşmaya girişince de toplantı kalabalık bir tasarım toplantısına dönüşüverince herkes de tabi kendi tasarım tavırlarına höristiklerine algılarına sahip napacaksınız konuyu da sorgulamak gerekiyor, öyle ya brief-iş eskiz sınavı ise o nasıl daha farklı olurdu, yani bu yıl eskiz sınavını daha önce olmadığı şekilde nasıl tasarlarız, heyecan verici bir fikir.. diyorum bir memur olsa, ne güzel, der ki önceki yılki notlarıma bakayım yönetmeliklere bakayım şu şudur bu böyle yapılır, şimdi bu şablondaki eksikleri kuralına uygun biçimde tamamlayalım, bitsin. yok biz de öyle başlıyoruz da sonra çivimiz çıkıyor, bu nasıl böyle olmaz da başka türlü olabilir şunu bunu değiştirelim artık burasına bunu ekleyelim bence bu yıl şöyle bişey deneyelim, hayır heyecanlı güzel, keyifli, bazen de gerekli, ama konu eskiz sınavı olunca mesela (ya da staj komisyonu), ya arkadaşım niye deneyelim? eskiz sınavı ne ya? ne ya?

anladığımı anlatayım, bir zamanlar bir meslek okulu vardı, bu okulda dördüncü yılına gelen bir öğrenci kendi başına, kimseden yardım almadan, yani hocası tarafından değil de kendi tarafından tasarlandığı varsayılan bir proje yapmak üzere bitirme ödevine katılıyordu. tabii nereden bileceksiniz bu öğrencinin o projeyi kendisinin yaptığını? ya tecrübeli bir mimardan yardım aldıysa, kendisi gerekli becerilere sahip değildiyse, ya yetkin hale gelmemiş idiyse? onu bir gün böyle bir odaya kapatalım, küçük bir tasarım görevi verelim, bakalım kendi başına neler yapabiliyor görelim denmiş... şimdi buradaki varsayımların hangisi bugün geçerli? hangi varsayımlar denirse: "bir öğrenci 4 yıl mimarlık okulunda dolanınca mimarlık yapabilecek hale gelir". "mimarlık bir şahsın bir binayla ilgili tüm önemli meseleleri kendi başına çözüme kavuşturması demektir". "mimarın kazanması gereken ve bir liste halinde sayılabilecek ve hocalar tarafından düzeyi ölçülebilecek beceriler ve bilgiler vardır, mimar okuldan çıktığında bunların hepsini yeterli düzeyde edinmiştir". "işin tüm önemli yönlerine hakim, donanmış bir uzman haline geldikten sonra okuldan mezun edilir ve memleketine mesleğini emekli olana kadar icra etmek üzere gönderilir". yahu. hangisi. güncel. bu varsayımların bugün?

oturuyoruz, bir tarafta yönetmelik, sınav olması gerekiyor, çok önemlidir, sınavdır, mühürler çıkıyor, okulda yılda iki gün mühürler çıkıyor, bir bitirme teslim günü bir eskiz sınavında, birden ciddiyet. stüdyoların anahtarları ortaya çıkıyor, aman öğleye kadar yaptıklarını teslim alıyoruz, yemeğe salalım mı salmayalım mı, peynirli sandviçten başka bişey yerlerse kopya olur mu, kopya olursa ne fenadır, halimiz kötüdür.. yahu. hangimiz. oturup. kapalı. bir alanda. oturup. öyle. çizerek ederek falan. bir tasarıma başlıyoruz? bu çocukların. hangisi. tek başlarına. dışarıda. çalışıp mesleklerinin tüm yönlerini icre edecekler. hadi diyelim ki edecekler. hangimiz. o yönlerin. hangileri olduğunu. ve mekan üretimi faaliyetinin hangi bölgesine denk geleceğini. şu anda biliyoruz?

tekrar ediyorum, oturuyoruz, ha ben de aynıyım herkes ne yapıyorsa nasıl yapıyorsa onu yapıyorum, hepimiz teker teker aynı şeyi yapıyoruz orda, tasarlamaya kaptırıyoruz, bi ara yönetmeliklerin üzerindeki tozlar üfleniyor, sınavdı değil mi, hadi bunu da tasarlayalım biz şimdi, yahu sınavdıysa bırakın tasarlamayalım, sınav olsun, ne hali varsa görsün, hayır! orası da olmasın o olmasın bu olsun bu olsun bu olmasın bu yıl acaba şöyle olsa mıydı, böyle olursa şöyle olur ama, teslim olarak şöyle şöyle isteyelim, yok bence onu istemeyelim, bunu isteriz, şunu veririz, arada "kilit" "mühür" "öğle arası" ve "sınav" tabirleri bizi tekrar raya oturtuyor, işi gelen kaçıyor toplantı bitmiyor, aynı kararlar üzerinde dolandıkça dolanıyoruz, hiçbir karar alınamıyor, alınan her karar tekrar sorgulanıyor, çünkü tasarımın ilk aşamalarında katı olan herşey buharlaşmalıdır. sergisi şöyle olsun, ama efendim resmi evraktır, sınav evrakıdır, ekleme çıkarma olursa, e o zaman nasıl sergisi olacak ki, sınav ise nasıl sergisi olacak (hemen çözeriz o sorunu: misal deri zki kilitli cam dolaplar olsun, onun için de öğrenci tasarım yarışması açılsın, efenim hızımızı alamıyoruz "çözdükçe çözüyoruz", ha kimse öyle bişey demedi, ama özetle süreç böyle gelişiyor), bilgisayar olsa mıydı, maket olsa mıydı, çizim olsa mıydı, yoksa araçlar tümüyle mi serbest olsundu, ne olursa olsun muydu yahu olsundu, ne olursa olsundu, ne olursa olsundu.

sen çocuğa "bilgi" aktarmayı bıraktın. bilgi kalmadı diyorsun. çocuğa "ders" anlatmayı bıraktın. zamanı geçti, o kendi araştıracak diyorsun. sen onun 4 yılda olgun bir mimar olacağı düşüncesini bıraktın, bu işin hayat boyu süren bir öğrenme ve uzmanlaşma süreci olduğunu, 4 yılda ancak başlandığını, ayrıca herkesin de tasarımın farklı alt alanlarının bilgisine ve becerilerine doğru uzmanlaştığını biliyorsun, sen bir okulda birbirine taban tabana zıt tasarım tavırları üzerinden gelişen çok farklı stüdyolar olmasının iyi olduğunu, bu stüdyolardan geçen öğrencilerin farklı tasarlama tavırları ve teknikleri edineceğini de kabul ediyorsun, sen onun hayatı boyunca çok farklı aktörlerin katıldığı tasarım ve üretim süreçlerinde ekipler halinde çalışacağını da gayet iyi biliyorsun, ama onun "kendi başına bir tasarım görevini belirlenen süreler içinde ve belirli tasarım ve ifade araçları üzerinden çözüp çözemediğini, tüm okul çapında ortak olan" bir sınav ile ölçmeye çalışmaktan vazgeçemiyorsun.

arkadaşım:
bitirme ödevi -eskiz sınavıyla birlikte- ilgilenen mimarlık tarihçileri ve kuramcılarına verilsin. arşive kaldırılsın. tasarımcılar artık bitirme stüdyosuyla uğraşsın, o stüdyoda da bir günlük ortak şaretler de olur, jüriler de olur, o stüdyonun gereği nasılsa öyle olur, bilgisayarla tasarlayan stüdyoysa onun şaretinde printeri de olur 3D printeri de olur, yok başka stüdyoda cetvel bile yasaktır, bir tanesi sadece 3 farklı ölçekte maket ile yapacaktır şareti, ama sınav değildir bu. sınav ne? ne zaman sınavı oldu tasarımın? ne zaman okuduk sınav kağıtlarını?

ayrıca en baştaki mevzuya dönersek: yaratıcılık ve yeniye olan tutku tasarımcılığın bir yan etkisi de olabilir diye düşünüyorum artık. eskiden bu konudaki temel açıklamam piyasa işleyişinin sürekli yeni olan ürünü talep edişinin tasarımcıyı bu yöne sevketmesi idi. bu geçerli geliyor hala bana. ama daha temelde, tasarımcının sürekli yeni koşullar ve yeni problemlerle karşılaşacak olması, onu her daim yeni olan problemlerle başetmek için tavırlar geliştirmek durumunda bırakıyor. iş her zaman belirsiz, bu yüzden istemesek de hep bir yeni durumla boğuşmak boyutu içeriyor. eğitim de pratik de bu yenilik meselesini mesleğin tatmin edici ve heyecanlı yönünü barındıran bir özelliği olarak algılıyor. eğitimde öğrenciyi yeni koşullarla güreşmeye alıştırmak, bu tavırları geliştirtmek, meslek pratiğinde ise zaten hep yeni olan durumları çözmek için geliştirilen tavırların, deneyimlenen yaratıcı süreçlerin, karşılaşılan yeni örnek ve çözümlerin bir bağımlılık yaratması sonucu...

Hiç yorum yok: