18 Mart 2009 Çarşamba

öykücülüğümüzün sorunları | problems of current story-making practice

öykücü ile ilgili öyküleyebileceğim başka şeyler de var. herkes öykücüdür. ve burada herkes dediğimizde sadece insanlar kastedilmiyor. şimdi tabiri bütün insanlara ve bütün süreçlere yaydığımızda anlamsızlaşacağından korkulabilir. ama olup bitmekte olan herşeyin külli akışı tabire anlam vermemizi sağlayacak ayrımlar üzerinden gerçekleşegeliyor. [bu ayrımlaşmalar "birim"ine "kıvrım" denebilir evet. kıvrım imgesi aynı buruşuk kağıdın/yüzeyin üzerinde ayrışan bölgelerin yine de aynı kağıtta kalıyor ve değişegeliyor olmalarına imkan tanıdığı için verimli olabilir. ama iki boyutlu olmaktan çıkarmak gerek bu imgeyi. kıvrım aynı anda atomik düşünmekten de ayrılmayı işaretliyor. varoluş hiçbir zaman atomlar zemininde ortaya çıkmamıştır, varoluşun temel bileşeni kıvrımlardır dedirtiyor leibniz'e deleuze (ama aslında leibniz için uzamsal olmayan basit tözlerdir ancak varolanlar, bir şey varoluyorsa o ancak uzamsal olmayan basit bir tözdür. paradoksal biçimde bunlar fenomenal çeşitliliğin bedensiz ve basit bedenidirler ve hiçbiri bir diğeriyle bütün özellikleri açısından aynı değildir.) kıvrıma evet. hem zamana hem de uzama yayılagelmeyi bilardo topları veya küresel bölünmezler üzerinden düşünme alışkanlığımızı bırakmak için güzel bir vesile; daha verimli bir kavramsallaştırma/imgeselleştirme.]

öykücü olagelir/olagelmiştir. öykü olagelmektir. olagelenler arasındaki ayrımlar bir ölçüye kadar olagelenler tarafından zihnimize azmettirilirler. ve zihin burada her zaman aktif bir biçimlendirici olagelmiştir. ayrışan süreçler arasında sınırlar vardır ama geçici, belirsiz ve geçirgendirler. öykücü böyle belirsiz sınırlara sahip, geçici bir ajandır/süreçtir. burada tam özgürlük ya da otonominin önünün tıkanmış olduğunu anlamak gerek. insanın hafıza-üzerinden-yeniden-üretilen-bilinç-süreci içinde bulunduğu öyküleme hallerinin/akışlarının parçalarından biridir bu şekilde.

öyküleme dönüşegelmektir. bu dönüşegelme yeni süreçlere dağılagelerek geçer gider. böyle bir bakış bilgiyi elde edip kullanan, ilkeler oluşturup uygulayan otonom bir özneden vazgeçmek anlamına geliyor. insanın kendini içinde hayal ettiği karakterler kurgusaldırlar. ama bu kurgular da tümüyle keyfi biçimde oluşturulmaz: teorisyen, akademisyen, profesyonel, politikacı, aktör, edebiyatçı, yazar, dar-anlamında-öykücü, eleştirmen hep (eğer dış/ortak dünya mevcut ise) bir takım "gerçek" ayrımlar üzerinden kurgulanırlar/yaşanırlar/üretilirler.

öykücünün temel faaliyeti öykülemektir/kurgulamaktır/yaşamaktır (bu üç terim zaman içinde önemli nüansları ifade etmek üzere kurgulanabilirler -birbiri içine/yanına kıvrılabilirler?- şimdilik ayrıştırmıyorum), onun etkinliği öykülerin öykülenişine katılmaktır, yaşamaktır. ama öykülemenin türleri vardır. tam otonomiye karşı çıkış bilinçli-yeniden-üretilişin süreçlerin oluşumunda tümüyle etkisiz olduğu anlamına gelmez. (özgürlük-determinizm-otonomi konusunda nihai kararı vermemizi sağlayacak düşünsel araçlar eksik gibi görünüyor). özne burada oluşagelmektedir, ama onun varlığı dil'in ifade edegeldiği/imlediği gibi ayrışmış ve özgür değildir onu söylüyoruz. "ben şunu söylüyorum", bu cümle bir anlamda gerçeklere uygun olabilir ama otonom özne yanılsamasını sürdürmeye yarıyor.

işte bu sebeplerle öykücü, anlamak ile üretmeyi aynı anda gerçekleştirir. yine bu yüzden son tahlilde sınırları yine de ajanların/aktörlerin/(hatta öznelerin) oluşturduğu yolunda konuşmayı sürdürebilsek bile hiçbir ajanı/aktörü/(veya özneyi) kendi davranışlarına tam-hakim, tam-bilinçli, tam-özgür bir kartezyen özne gibi kurgulamamak gerekir. dolayısıyla "geri çekilme" ve "işin içinde olma/katılma" pozisyonlarını mutlaklaştırmamak gerekir. öykücü hep katılmaktadır: insan (her ne ise) hep katılagelmektedir. mesafe zaman zaman düşünmeyi zorlaştıran bir metafor. bu yüzden "mesafe" yerine "düşüncenin ölçekleri" başlığı altında çok bağlantılı ama bazı açılardan farklı olabilecek bir benzetmeler/metaforlar serisi önereceğim.

nesnesinin/alanının karşısına geçen, gah onun içine nüfuz eden, gah geri çekilip onu uzaktan gören bir özne olarak kuramcı karakteri/öyküsü/kurgusu/(karakterler de öykülenegelirler), bana kalırsa, artık anlamak/üretmek açısından yararlı olduğundan çok, bulanıklık üretiyor. ama hep bir takım süreçlerin içinde bulunan, bunun bilinciyle üretmeye/yaşamaya çalışan ve bu katman katman "içine-dalmışlıkta" süreçlere farklı ölçeklerin/katmanların gerektirdiği gibi bakmanın yollarını arayan bir öykücü karakteri sadece bir profesyonelin ayrışmış/daralmış, pragmatik ve çıkarcı bakışına, ya da akademisyenin sınırlanmış disipliner bakışına mahkum olmaktan bizi kurtarabilir mi? soru bu.

benim kurgulamak istediğim dar anlamdaki bir tür öykücü, kuramsal mevzularda "farklı ölçekler" üzerinden doğru öyküleri kurmaya çalışırken aynı zamanda yaptığı işin kurmacalığını da vurgulamaya/en azından ihmal etmemeye çalışan bir karakter.

there are more to "make into story" about the "storymaker" (to "storymake"?) (but no to "narrate"). everybody/everything is a storymaker. the total flow of what's going on is being realized via "distinctions" that enable us to give meaning to following expressions: everything, everybody, storymaker. (and the indefinite and irregular unit of distinctions/differences might be "a fold")

the storymaker perpetuates/continues. story is perpetuating. the distinctions between perpetuating processes are, to an extent, enthused to our mindstories by what's going on. and the mind has always been an active participant. there are borders, between differentiated processes, that are transitory, uncertain and permeable. the storymaker is this kind of transient agent/process, with its indefinite borders. being this way, the process-that's-re-produced-via-memory, of a single person, is just one of the constituents of the storymaking states/flows, that, that person is passing through.

storymaking is being transformed. this being transformed passes, dispersing towards new processes. this entails leaving the kind of autonomous subject who acquires and utilizes knowledge, or who constitutes and follows principles. the main activity of the storymaker is storymaking/devising/living. its activity is to participate this storymaking/living activity. but this doesn't mean that there aren't types of storymaking.

the "characters" that a person envisions itself in, are "fictive". but these fictions are by no means totally gratuitous: the theoretician, the academician, the professional, the politican, the actor, the litterateur, the author, the storymaker-in-a-narrow-sense, the critic are all lived/"made into stories"/produced (if the outer/common world is present) according to "real" distinctions/differenciations.

the storymaker realizes understanding and producing simultaneously. though we continue talking like the distinctions are designated by agents/actors/(or even subjects), we shouldn't envision those as completely conscious, or completely free. therefore we shouldn't imagine pure "withdrawing" or "joining" positions. the storymaker (which maybe a person) is always participating. "distance" as a metaphor complicates thinking, thus, i will propose, instead of "distance" (getting near, coming back), a series of similes/metaphors under the rubric of "the scales of thinking".

the character/story/fiction/(characters are also being made into stories) of a theoretician, who, as a subject, positions itself in front of its object/domain, and at once penetrates it and at another withdraws and gazes from afar, seems to me now, more as producing ambiguity than being useful in terms of understanding/producing. instead, the question is: if we envision a storymaker character, who is always immersed into processes, and in this layered "immersedness", who, attempts to find ways to look at the processes in due ways of different "scales", can we, by identifying with this storymaker character, liberate ourselves from the narrowed view of the professional or from the disciplinary perspective of the academician?

this is the storymaker in a narrow sense; while attempting to compose true stories about theoretical issues via "different scales", it also tries not to omit stressing the essentially "ficticious" manner of what it is doing.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

çok fena bir terimler bolluğu-serbestliği var.. tasarımcı spekülasyonculuğu işte?? bunları geçici olarak bile olsa tanımlamaya yeltenmeyecek misin? yine keyfi kalabilirler ama biz anlayalım hangi kelime ne anlama geliyor... (bi zahmet)

gonulsuz arastirmaci dedi ki...

evet ama bu düşüncenin ölçekleriyle ilgili yine.. burada bir zamansal ölçeklendirme var.. yani başlangıç halindeki bir kavramsallaştırma/öyküleme olasılıklarını birden daraltmasa iyi eder.. biraz geniş ve genel olması gerekli gibi geliyor.. zamanla detaylandıkça atılanlar/eklenenler oldukça sonra başka insanların bağlantılı düşünceleri üzerinden mevzu yeniden yeniden düşünüldüğünde o zaman tabirler biraz netleşir, şimdi hepsi repertuvarda kalsınlar.. (bi zahmet)

Adsız dedi ki...

bi de neyi nerden aktardığını, nerden bulduğunu, nerden alıntıladığını da yazman lazım, o düşünce nerde geçiyor hangi kitapta... (sayfa numarası falan ltfn) ne biçim araştırmacısın sen?

ka.ka.değil dedi ki...

bu öykü, öyküleme ve öykücü fena halde dennet'in narrative'i ile ilgili, değil mi? sen bu kitabı bir eline almıştın, o kısımları okumuştun, hiç atıf yapmıyorsun!? kendi ayrı terimin icat etmeye çalışıyorsun falan, ama seninkinin esaslı bir ayrımı yok ki dennet'inkinden... düşüncenin ölçekeri fikrini ise nozcik'ten aldın aslında, ama orada bağlantı biraz daha uzak, yine de okunaklı, nozick'in anlattıklarıyla seninkinin ilişkisi.. ama nozick'i daha da fena okumuştun, hatta oraları okumamıştın..