tasarım eğitimiyle ilgili bir seri paket gireceğim, düşünce çizgisinin anlarını işaretleyecek. o kadar basit işte. sonra onun yerine ne kadar geri sarsam onu düşünmeye başlıyorum. neden mimar olmuşum? neden akademideydim? neden tüm çabalar böyle sonuçsuz? bu inat.. bu açıklanmaz süreklilik.. insan neye çarpsa onla ilgileniyor, orda çırpınıyor, o an bir parça köpük saçılıyor, bir yere izi çıkıyor.. o kadar işte. açıklamalar yerine anlamsız öyküler birikiyor. sonradan baktığında hiç bir yere oturtamadığın tuhaf, çapraşık anlam bulutları... "oha! varoluşsal krize bak" diyeceğim ama zaten o süreğen krizin arasında bazı yanılsama periyotlarında sanki bir takım şeyler bir yerlere oturuyor gibi gelip geçiveriyor. sürüp giden ise hep o tuhaf ve kaba uygunsuzluk... ve bu süreçte değişen şeyler de var: yorgunluk gittikçe artıyor.
şöyle bir baktım da önceki entry'lere.. son 4 yıldır krizden, anlamsızlıktan başka bir ifade aramamışım burada.. beni doktorayı bitirememek bir rayda tutuyormuş belki... dünyayı bitmeyen doktoralar kurtaracak.
21 Aralık 2019 Cumartesi
19 Eylül 2019 Perşembe
altın orta demezsin değil mi?
tasarım eğitimiyle ilgili en önemli konu tasarım eğitiminin tasarım eğitimi olmaması. ya da olması. ya da olma düzeyi. son derece kontrollü ve biçimlendirici stüdyolar hızlı güzergahlar kuruyor. kontrolsüz ve gevşek stüdyolar alan açıyor ama elekten de kaçırıyor. mesleki trikleri kazandıran güzergahlar herkesi yakalayıp bir vasata çekerken mesleğe teğet geçen ama alanı zenginleştiren anlayış mesleğin gündemini etkilemeyi şansa bırakıyor. eğer kutuplar bunlar olsa, o zaman tasarım eğitimi olmayası.
26 Ağustos 2019 Pazartesi
tasarım eğitimi diye bir şey var mı?
yani efendim burda asıl öğrencinin şeysi değil mi? ya da yani okul bişeyler şeyetse de o dehanın, yani tasarımcı olup kendini gündeme yerleştirenlerin kim olacağını pek de tarif edemeyecektir değil mi? yani sonuçta Bauhaus'u hep ustalar şeyetti sonuçta ama Bauhaus usta şeyetmedi sonuçta değil mi? açıkçası bu ustaların pek çoğu formel bir eğitim almamışlardı açıkçası, çünkü açıkçası öyle bir eğitim de yoktu, yani açıkçası vardıysa da açıkçası bu ustaların içinde hareket ettiği yeni paradigmayı tatbik etmiyorlardı, sonuçta ustalar okulsuzdu ya da açıkçası okulsuz sayılırlardı. ortam ve deha, değil mi? o zaman tasarım hocası ne yapmaktadır?
bunun gibi bilinen soruların esasında bilinen yanıtları da var. tasarım eğitimi vardır, farklı tür ve tavırları mevcuttur, öğrenciyi çok geliştireni az geliştireni yani iyisi ve zayıfı vardır... ve aslında, açıkçası, sonuç üzerinde öğrenciden de çok hocalar grubu ve öğrenme ortamı etkindir. bunlar böyledir.
ama dahası vardır, öğrencinin kültürel sermayesi, motivasyonu, adanması ve yatkınlıkları, mezunun bağlantıları ya da bağlantı kurma becerisi, şans, meslek pratiği ortamı ve dönem, bunlar da kimin daha meşhur, kimin daha gözönünde, kimin daha üretken, kimin daha olumlu anlamda üretken olacağını belirler. o da öyle.
tabii ki iyi hoca, iyi öğrenciyle buluştuğunda sonucun daha iyi olma ihtimali yükselir. ama bu kişinin meslek pratiğine dönük becerileri ve yatkınlıkları daha sonra ayrıca sınanacaktır...
bu iyi bilinenleri bir kusalım, kenara koyalım. şöyle şöyle soruları da hatırlayalım, onlar da kenarda dursun: iyi hoca olmadan tasarım eğitimi olur mu? tasarım eğitimi ideal bir öğrencinin dışındakilerle ne yapacak, nasıl yapacak?
şimdi ama, açıkçası, dönüp tekrar sormanın da zamanıdır: tasarım eğitimi diye bir şey var mı? ve tasarım eğitimi tasarım eğitimi olmalı mı?
bunun gibi bilinen soruların esasında bilinen yanıtları da var. tasarım eğitimi vardır, farklı tür ve tavırları mevcuttur, öğrenciyi çok geliştireni az geliştireni yani iyisi ve zayıfı vardır... ve aslında, açıkçası, sonuç üzerinde öğrenciden de çok hocalar grubu ve öğrenme ortamı etkindir. bunlar böyledir.
ama dahası vardır, öğrencinin kültürel sermayesi, motivasyonu, adanması ve yatkınlıkları, mezunun bağlantıları ya da bağlantı kurma becerisi, şans, meslek pratiği ortamı ve dönem, bunlar da kimin daha meşhur, kimin daha gözönünde, kimin daha üretken, kimin daha olumlu anlamda üretken olacağını belirler. o da öyle.
tabii ki iyi hoca, iyi öğrenciyle buluştuğunda sonucun daha iyi olma ihtimali yükselir. ama bu kişinin meslek pratiğine dönük becerileri ve yatkınlıkları daha sonra ayrıca sınanacaktır...
bu iyi bilinenleri bir kusalım, kenara koyalım. şöyle şöyle soruları da hatırlayalım, onlar da kenarda dursun: iyi hoca olmadan tasarım eğitimi olur mu? tasarım eğitimi ideal bir öğrencinin dışındakilerle ne yapacak, nasıl yapacak?
şimdi ama, açıkçası, dönüp tekrar sormanın da zamanıdır: tasarım eğitimi diye bir şey var mı? ve tasarım eğitimi tasarım eğitimi olmalı mı?
1 Mayıs 2019 Çarşamba
31 Aralık 2018 Pazartesi
kayma
tuhaf bir yıldı. herşey değişikti. hiçbir şey tam olarak yeni değildiyse de herşeyin anlamı bir parça kaymıştı. alışıldığı gibi akan hiçbir şey yoktu. iyiydi ama.
23 Ağustos 2018 Perşembe
18 Haziran 2018 Pazartesi
lanet
feryat figan ve boşlayıp üstünü çizmelerden terkedip bırakıp usanmalara doğru ilgili duygu dalgalanmasını katettikten sonra her zaman olduğu gibi sağlam ve berrak bir kafaya dönüp ne yapmak gerektiğini anlıyoruz. bir eğitim pratiğinin stüdyolaşması gerekiyorsa stüdyolaşması gerekiyordur. stüdyolaştırmaktan geri duruyorsan sonuçtan ne yüzle usanıyorsun?
neyi ne zaman yarım ve eksik bırakabiliyoruz ki?
neyi ne zaman yarım ve eksik bırakabiliyoruz ki?
28 Mayıs 2018 Pazartesi
"distinguished guests"
ayrıcalığa adanmış, ayrıcalığın arandığı, ayrıcalığın kaçınılmaz olduğu, ..
darwin galapagoslar yerine bienal zamanı venedik'in takımadasına gitse oradan yine aynı düşüncelerle dönermiş...
o kadar yüklü bir rekabet.. dolu dolu bir kapışma.. kalabalığından yani.. görünme, varolma mücadelesi...
dünya işler ve fikirlerden evvel pr etrafında dönüyormuş. işler ve fikirler pr'ın kullandığı araçlardan biriymiş sadece..
her yerde bir kuyruk, her kapıda bir sıra, her arayışta bir rekabet.. kalabalık durup beklerken o sıradan hızlı geçen, herkesten önce orada olan, herkesten rahat giden, girilemeyen yere giren, herkesin davetli olmadığı yere davetli olan, bir kademe üstteki projeye dahil olan, bir kademe üstteki, ondan üstteki, ondan da bir kademe üstteki müstesna şahsiyetlerin muhitlerinde bulunan, onlarla kareye giren, bunların etki alanları sayesinde daha da daha da daha da ayrışan, ayrışan, ayrışmak isteyen, ayrışmak için orada olan..
bir yönüyle yerinde bir proje yapmışız onu anladım. o kadar basit değilmiş. laftan ibaret değilmiş. ama paradoksal bir proje.. ayrışma yapılarının mümkün kıldığı, olsa olsa bu ayrışmaya dayalı kültürel yapıları iyi kullanmak üzerinden mümkün kılınabilen bir tür empowering projesi gerçekleştirdiğimizi orada daha iyi idrak ediyoruz..
ama imkansız bir girişim. devede kulak olmanın yanısıra, yine ayrışma yaratmaya çalışıyor. çünkü orada ayrışmadan daha büyük bir değer yok. bu kaçınılmaz.. herkes orada varolmaya çalışıyor ve herkese yetecek kadar "ilgi" ve mercek mevcut değil.. ayrışmayı yaymaya, ondan pay almaya, ayrışmaya çalışıyoruz.
darwin galapagoslar yerine bienal zamanı venedik'in takımadasına gitse oradan yine aynı düşüncelerle dönermiş...
o kadar yüklü bir rekabet.. dolu dolu bir kapışma.. kalabalığından yani.. görünme, varolma mücadelesi...
dünya işler ve fikirlerden evvel pr etrafında dönüyormuş. işler ve fikirler pr'ın kullandığı araçlardan biriymiş sadece..
her yerde bir kuyruk, her kapıda bir sıra, her arayışta bir rekabet.. kalabalık durup beklerken o sıradan hızlı geçen, herkesten önce orada olan, herkesten rahat giden, girilemeyen yere giren, herkesin davetli olmadığı yere davetli olan, bir kademe üstteki projeye dahil olan, bir kademe üstteki, ondan üstteki, ondan da bir kademe üstteki müstesna şahsiyetlerin muhitlerinde bulunan, onlarla kareye giren, bunların etki alanları sayesinde daha da daha da daha da ayrışan, ayrışan, ayrışmak isteyen, ayrışmak için orada olan..
bir yönüyle yerinde bir proje yapmışız onu anladım. o kadar basit değilmiş. laftan ibaret değilmiş. ama paradoksal bir proje.. ayrışma yapılarının mümkün kıldığı, olsa olsa bu ayrışmaya dayalı kültürel yapıları iyi kullanmak üzerinden mümkün kılınabilen bir tür empowering projesi gerçekleştirdiğimizi orada daha iyi idrak ediyoruz..
ama imkansız bir girişim. devede kulak olmanın yanısıra, yine ayrışma yaratmaya çalışıyor. çünkü orada ayrışmadan daha büyük bir değer yok. bu kaçınılmaz.. herkes orada varolmaya çalışıyor ve herkese yetecek kadar "ilgi" ve mercek mevcut değil.. ayrışmayı yaymaya, ondan pay almaya, ayrışmaya çalışıyoruz.
14 Mayıs 2018 Pazartesi
çalışmayanın manifestosu
çalışmayacağım asla,
yüzeceğim güneşten sellerde..
asla çalışma!
para için çalışma, ünvan için çalışma, mevki için çalışma, gelecek için çalışma.
çalışma asla,
"hayat standardı" için.
araba, cep telefonu, ev taksidi, şampuan ve restoran için çalışma.
[browser'im burayı unutmuş.]
22 Ocak 2017 Pazar
taşındık
geçen yıl düştüğüm iki not, şu ve şu... buraya düşmediğim ama araştırma ile ilişkimi yeniden düzenlememe sebep olan bir seri başka sorgulama ile birlikte ve doktoradan bakiye işlerin de artık iyi kötü yapılıp bitirilmiş olması sayesinde ve bir süredir beklenen sıkıntılar ve fırtınalar üstümüze iyiden iyiye üflemeye başladığı için beni bir süre daha çok kafam karışık değil'de arayınız.
20 Ocak 2017 Cuma
bi keçi vardı..
gerçekten de araştırmanın olmadığı yerde yeni söz, araştırma ve yeni sözün olmadığı yerde de yeni mekan yok. öyleki yeni mekanın şurdan burdan ithali bile yok. aynı mekansallıklar aynı kurumlarda bıkmadan devredip duruyorlar. o durumda en büyük başarı bir tarafta bağlamdan-bağımsız arkitektonik olgunlaşma, öbür tarafta görselleştirmede güncel modaları yakalamak oluyor. mimarlık kültüründe önemli olan da sonuçta bu ve bu kadar değil mi?
yeni problemler kurulmadığında yeni mekana dönük bir gerek açığa çıkmıyor. yeni mekan aranmadığında yeni araç da gereksiz. stüdyo araştırdığında yeni problem, yeni söz, yeni araç, yeni mekan birarada araştırılıyor olsa gerek. birinden biri eksikse araştırmanın hakikiliğinden kuşku duyuyor insan. ama zaten insan neyden kuşku duymuyor ki?
ne boğucu ne sıkıcı zamanlar.. insan şu yazdıklarına hala anlam verebiliyor mu? daha doğrusu bunları hala yazıyor oluşuna?
yeni problemler kurulmadığında yeni mekana dönük bir gerek açığa çıkmıyor. yeni mekan aranmadığında yeni araç da gereksiz. stüdyo araştırdığında yeni problem, yeni söz, yeni araç, yeni mekan birarada araştırılıyor olsa gerek. birinden biri eksikse araştırmanın hakikiliğinden kuşku duyuyor insan. ama zaten insan neyden kuşku duymuyor ki?
ne boğucu ne sıkıcı zamanlar.. insan şu yazdıklarına hala anlam verebiliyor mu? daha doğrusu bunları hala yazıyor oluşuna?
13 Ocak 2017 Cuma
kim il sung da kusura bakmasın
2007 benim için ilginç bir yıldı. çok..
1997-2007 arası neyin peşinde olduğumu düşündüm. özetle, dünya görüşümün ve hayat anlayışımın tüm temelleri o dönemde atıldı. bana sunulan hayat kurgusunun dışına çıkmak için herşeyi yaptığım dönemdi o. elden geldiği kadar işte..
daha ilginci, çalışma masasına 2007'de oturdum.
dünyanın kurgusunu sorgulamak, kabullenmemek, ya da hatta reddetmek zaten gündelik bir hal, hatta herhalde varlık tarzım idi de, kendi sınırlarını araştırdığın, o sınırların nerede olduğunu bildiğini varsaymadığın, gitmek istediğin yönlere doğru tüm yolları katettiğin bu dönemler tabii ki çok değerli. başardıkların senle kalıyor, başaramadıklarından öğreniyorsun; öğrenesin varsa..
2007-2017 arası da dünyayla pazarlıklarımı kıyıcı bir şiddetle yenilediğim dönem oldu. öncesinde oturttuğum, inandığım, sorgulamadan yaşadığım ne varsa masaya yattı, parçalandı, sorgulandı, ötesine geçildi.. yine, yaşadıklarım, başardıklarım ve öğrendiklerim benle, başaramadıklarımla ilgili olaraksa artık iyi bir fikir sahibiyim. on yıl az bir süre değil. bir uzmanlık on yılda ediniliyor. küçümsememek lazım.
çalışma masasından kalkacağım. çünkü, asla çalışma.
1997-2007 arası neyin peşinde olduğumu düşündüm. özetle, dünya görüşümün ve hayat anlayışımın tüm temelleri o dönemde atıldı. bana sunulan hayat kurgusunun dışına çıkmak için herşeyi yaptığım dönemdi o. elden geldiği kadar işte..
daha ilginci, çalışma masasına 2007'de oturdum.
dünyanın kurgusunu sorgulamak, kabullenmemek, ya da hatta reddetmek zaten gündelik bir hal, hatta herhalde varlık tarzım idi de, kendi sınırlarını araştırdığın, o sınırların nerede olduğunu bildiğini varsaymadığın, gitmek istediğin yönlere doğru tüm yolları katettiğin bu dönemler tabii ki çok değerli. başardıkların senle kalıyor, başaramadıklarından öğreniyorsun; öğrenesin varsa..
2007-2017 arası da dünyayla pazarlıklarımı kıyıcı bir şiddetle yenilediğim dönem oldu. öncesinde oturttuğum, inandığım, sorgulamadan yaşadığım ne varsa masaya yattı, parçalandı, sorgulandı, ötesine geçildi.. yine, yaşadıklarım, başardıklarım ve öğrendiklerim benle, başaramadıklarımla ilgili olaraksa artık iyi bir fikir sahibiyim. on yıl az bir süre değil. bir uzmanlık on yılda ediniliyor. küçümsememek lazım.
çalışma masasından kalkacağım. çünkü, asla çalışma.
3 Ocak 2017 Salı
25 Ekim 2016 Salı
18 Eylül 2016 Pazar
9 Ağustos 2016 Salı
Gönder
Submit, gönder, pasla, ertele. Nihayet bitti. Tüm yılın listesi temizlendi. Doğru, işlerin hepsi de devam edecek. Ama sonra devam edecek. Şimdi en öz hakiki gerçek sahici sahih konuma dönebilirim.
16 Temmuz 2016 Cumartesi
kaçış planlarının en kıvamlısı
tüm kaygıları, son tahlilde, üzerine yatırmak için, herkese bir nihilist yastık lazım.
24 Haziran 2016 Cuma
en verimli çalışmaların insanı
o sevimsiz deadline'lar takvimle beraber bir bir kanatlanıp gittiler. gerçi aralarında sevimli deadline'lar da bulunduğunu, bunlara tatlı tatlı yetişilebildiğini gördük. keşke işlerin hepsi de o deadline'lara binip uzaklara gitmiş olsalardı. gitmediler. bitmediler. bitmediler. ama azaldılar, çözüldüler, büyük ölçüde yapıldılar.. zoru gitti keyfi kaldı diye düşünülmektedir. çünkü doktora sonrası ben artık umutlu bir araştırmacıyım. zaten en fenası iş değil deadline idi... teraslar ve avlulardan sonra bi parça da deniz kenarlarında çalışmak suretiyle, geçen yoğun ve üretken yılı temize havale etmek mümkün olacaktır. istanbul'un yabancı poyrazına dönmeden önce arada bir parça güney ışığı görmem lazım. ve seneye yepyeni işler, yeni araştırmalar, kulvarlar ve üretimler. hesapladım da, en az iki yıllık "yeni" iş var. eski işler de gerçekte bir türlü bitmeyip sürekli kuyrukta sürükleniyor. umarım eğlenceli, heyecanlı olursunuz yeni işler. canımı sıkarsanız topunuzu bi kenara bırakıp şezlonga demir atarım. kesin.
14 Mayıs 2016 Cumartesi
adak
nicedir bir adağım vardı. şu mimarlık zanaatinden az ya da çok, şöyle üç beş lira bişey elime geçerse, yıllardır büyük bir adanma ile emeklerini kullanımıma sunan şu açık kaynak camiasına sembolik de olsa, tabii kazancım büyük olsa gönül ister ki daha anlamlı miktarlarda, bir mali katkı yapsam... sonuç olarak bunlar da öyle ya da böyle ekonomik bir plan üstünden işleyen, her ne kadar şirketlere verilen bazı hizmetlerden kısmen kazansalar da büyük ölçüde de bağışlarla varlığını sürdüren çekirdek organizasyonlar sayesinde ayakta kalan ve tatlı tatlı ve bazen de sıkıntıyla kullanmaya devam ettiğim, bir anlamda üretmemi sağlayan, üretmemin aracısı olan yazılım ortamlarını geliştirmeyi sürdüren kurum ve topluluklardı.. nihayet bu şansı yakaladığım günden beri de paranın hesabıma aktarılmasını bekliyor idim.. kendim için beklemiyordum, zira benim kazandığım bir şey yok, saygıdeğer meslek kuruluşumuz çoktan haraçlarını kesmişti, ona da, en azından gezi'den sonra, artık bir diyeceğim yok. masrafları da düşünce, camia olarak paraları paylaşmış olduk... sonuç olarak, bir tek açık kaynağın hakkını, hani ödenmez de, sembolik olarak teslim etmek kalmıştı. çok şükür. çok yaşa blender camiası, çok yaşa inkscape emektarları, çok yaşa gimp projesi!
30 Nisan 2016 Cumartesi
mimarlar ve toma
topallamak suretiyle mimarlık yarışmalarıyla ilgili bir toplantıyı takip etmeye gittim. vardığımda farklı yarışmaların birincilerinin sunumlarından oluşan uzun bir seri sona ermişti. tabii kazananların kazananlara zaten bildikleri projeleri sunmasının öneminden ziyade ülkede yarışma alanında faaliyet gösteren belli başlı bir seri mimarın bu toplantıya katılımının sağlanması için böyle bir sunum seti oluşturulduğu anlaşılıyordu.
toplantıda sonraki tematik sunumları yapan ve söz alanlar yarışmalarla ilgili 60 yıldır tekrar tekrar üstlenildiği söylenen bir takım pozisyonları yeniden üstlenmekten sakınmadılar. bunlar arasında fikri arayan, kabulleri sorgulayan ve mimarlık problemini yeniden kurmayı üstlenen önerilerin daha fazla dikkate alınmasını talep ve rica edenler çoğunlukta olmakla beraber şartnameyi verili problem, mimarın işini de bu problemi çözmek olarak gördüğünü vurgulayanlar da yok değildi.
benim dikkatimi ise bunlardan çok şu çekti, hani en tırıvırısından en tekrarlanmaktan bıkılmış olanına kadar, çoğunluğu iyi hazırlanmamış olan sunumların hepsini ilgiyle dinleyen meslektaşlarımız bir tek, sayı ve yazı ile bir tek sunumda salonu boşalttılar. murat çetin'in son derece saygıdeğer roboski müzesi ve küçük armutlu yerinde dönüşüm yarışma süreçleriyle ilgili son derece saygıdeğer ve usturuplu sunumu esnasında tabii az önce verilen arada içilen şarap ve kahveleri boşaltmak, yeni şarap ve kahve ihtiyaçlarını gidermek, önceki sunumların yarattığı sıkıntılardan bir höf kurtulmak için falan, yani falan filan, bir takım sebeplerle, meslektaşlarımız salonu boşalttılar. hani yarışmaya katılmamış olmakta hiç sorun yok da, sunumunu da dinlemek istemediler. salonun tepesindeki ışıklıktan bir toma su akıtmaya başlayacak ya da sokak tarafındaki camların biri kırılıp içeriye biber gazı atılacaktı belki de. çıkmak lazımdı. sonra da kademe kademe geri gelerek salonu yeniden doldurmak... yani düşünüyorum, belki sunum kötüymüş sıkmış falan, suçlayıcıymış falan belki diyeceğim de, son derece düzgün, üslubu iyi bir sunum idi. kimseyi suçlamayan, başkasına sorumluluk yıkmayan, derdini anlatan bir sunum idi. diğer sunumların çoğu suçlayıcı, üslup olarak sıkıntılı, sıkıcı, iyi hazırlanmamış ve içi boş idi de, bu sunum süresini iyi kullanan, anlattığı gerçekten ilginç ve yeni olan az sayıda sunumdan biriydi.
demek istiyorum ki, mimarları ve ortamlarını sevmemek için sebep az mıydı da, az mıydı da, bir yenisi eklendi?
toplantıda sonraki tematik sunumları yapan ve söz alanlar yarışmalarla ilgili 60 yıldır tekrar tekrar üstlenildiği söylenen bir takım pozisyonları yeniden üstlenmekten sakınmadılar. bunlar arasında fikri arayan, kabulleri sorgulayan ve mimarlık problemini yeniden kurmayı üstlenen önerilerin daha fazla dikkate alınmasını talep ve rica edenler çoğunlukta olmakla beraber şartnameyi verili problem, mimarın işini de bu problemi çözmek olarak gördüğünü vurgulayanlar da yok değildi.
benim dikkatimi ise bunlardan çok şu çekti, hani en tırıvırısından en tekrarlanmaktan bıkılmış olanına kadar, çoğunluğu iyi hazırlanmamış olan sunumların hepsini ilgiyle dinleyen meslektaşlarımız bir tek, sayı ve yazı ile bir tek sunumda salonu boşalttılar. murat çetin'in son derece saygıdeğer roboski müzesi ve küçük armutlu yerinde dönüşüm yarışma süreçleriyle ilgili son derece saygıdeğer ve usturuplu sunumu esnasında tabii az önce verilen arada içilen şarap ve kahveleri boşaltmak, yeni şarap ve kahve ihtiyaçlarını gidermek, önceki sunumların yarattığı sıkıntılardan bir höf kurtulmak için falan, yani falan filan, bir takım sebeplerle, meslektaşlarımız salonu boşalttılar. hani yarışmaya katılmamış olmakta hiç sorun yok da, sunumunu da dinlemek istemediler. salonun tepesindeki ışıklıktan bir toma su akıtmaya başlayacak ya da sokak tarafındaki camların biri kırılıp içeriye biber gazı atılacaktı belki de. çıkmak lazımdı. sonra da kademe kademe geri gelerek salonu yeniden doldurmak... yani düşünüyorum, belki sunum kötüymüş sıkmış falan, suçlayıcıymış falan belki diyeceğim de, son derece düzgün, üslubu iyi bir sunum idi. kimseyi suçlamayan, başkasına sorumluluk yıkmayan, derdini anlatan bir sunum idi. diğer sunumların çoğu suçlayıcı, üslup olarak sıkıntılı, sıkıcı, iyi hazırlanmamış ve içi boş idi de, bu sunum süresini iyi kullanan, anlattığı gerçekten ilginç ve yeni olan az sayıda sunumdan biriydi.
demek istiyorum ki, mimarları ve ortamlarını sevmemek için sebep az mıydı da, az mıydı da, bir yenisi eklendi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)