30 Mart 2011 Çarşamba

birinci sınıf stüdyosuyla ilgili bildiğimiz şeyler var

en başta bir seri farklı iş-üretim-süreç türünden haberdarız. bunların bazıları ikililer halinde bir seri skalaya oturtulabilir.. böyle bir skalalar uzayında aşağı yukarı dolanıyoruz. işte mesela,

_kısa (yarım saat) vs. uzun işler (bir dönem),
_zor (karmaşık brieflerle tariflenen, ya da tarifi karıştırıldıkça karıştırılan [bu dönem yaptığımız gibi] ve/ya fazla bilgi gerektiren) vs. kolay işler (anlık ve esasında tasarımcı olsun olmasın herhangi bir insanın başedebileceği türden tasarım işçikleri),
_stüdyoda yürüyen (eve ödev bırakmayan türden) vs. evde yürüyen işler (tümüyle evde yapılıp getirilen işler mesela),
_problem çözmeye yakın (bundan pek yapmıyoruz aslında ama işlerin orasında burasında karşılarına çıkıyor ve lise eğitimleri gereği ilk başta bu tür işlere daha yatkın geliyorlar, sonra hızla bu yetileri kaybediyorlar) vs. tasarıma yakın işler (belirsiz, açık uçlu işler),
_birebir ölçekte üretilen işler-nesneler vs. çeşitli ölçeklerde çalışılan mekansal işler.

ayrıca skalalar ya da ikililer içinde yer alması gerekmeyen iş türleri de var:

_biçim ve fikir aramaya (maketler, eskizler, grafikler),
_tasarım araçlarını öğrenmeye (elişine alışmak, maketle çalışmak, bilgisayar programlarını 'etkili' kullanmayı öğrenmek),
_içerik üretme tekniklerini geliştirmeye (analizler, haritalamalar),
_metin üretmeye - öykülemeye (okumalar yazmalar),
_sunmaya,
_arşivlemeye-kaydetmeye,
_sergilemeye ve yayına yönelik..

birkaç madde daha eklenebilir. ama bir yıl o kadar uzun bir süre sayılmaz. herşeye yetişilmiyor. tabi bir iş asla bir tek başlığa adanmıyor. çıkış noktası bu başlıklardan biri olabiliyor bazen ama hemen hepsi bir grup iş tipini birlikte deneyimletiyor.

tasarlama bilgisi (?) açısından bakınca, stüdyo programına muhakkak aldığımız başlıklar var, buradaki bilgi üretim tekniklerinden ayrılabilir bir bilgi türü değil pek. mesela strüktür ve malzeme konusunu bir tür sezgisel-integral-tasarlama tavrı içinde işlemeye çalıştığımız görülüyor (genelde temel kavramları aktarabildiğimiz kuşkulu, yine de taşıyıcı strüktürü binanın-ürünün tasarlanması gereken bir yönü olarak yerli yerine oturtuyoruz gibi). mekanın özellikleriyle ilgili, yani iç-dış, ışık, zeminle ilişki gibi bir seri konudan birkaç tanesini işliyoruz. işlev-program-yaşantı (genelde "karma"larla işliyoruz), kentsel bağlamda tasarlama (genelde kentin en sıkışık ve karmaşık bir bölgesine gidiyoruz, bir de kent dışına geziye gidip orlarda tespit, tasarım vd işlerine girişiyoruz, biraz harala gürele oluyor ama bir giriş yapmış oluyoruz), harita okuma, arazi maketini üretme, veri toplama ve haritalama (genelde veri'yi de haritalama'yı da aktarmayı beceremiyoruz), eğrisel bir yüzeyi ölçerek bilgisayarda modelleme ve sonra üçgenlemeler yoluyla tekrar katı modelini üretme (niye illa üçgenlemeye tutuluyoruz denirse, kolay üretim için.. eldeki imkanlarla ilkel bir CAD-CAM süreci tarifleme hevesinden kaynaklanıyor bu.. çok başarılı olmuyor bu süreç genelde, çünkü yürütücüler tarafından yeteri kadar vakit ayrılmıyor, savsaklanıyor)... bazen yapıyoruz ama mevcut örnekleri ya da mimarlık tarihinin önemli binalarını incelemek tehlikeli oluyor, olmazsa olmaz değil. ayrıca, yürütücü örnek getirecekse bol miktarda getirmeli. tek örnek hemen her zaman facia demek. bilgiyle ilgili önemli bir not: yürütülen işler tarafından gerektirilen bilgi miktarı arttıkça öğrenci çalışacağı alana vakıf olmaya başlıyor. bu da karşısına çıkan problemlerin karmaşıklıklarını idrak etmesine, problemlerin ona daha zor gelmeye başlamasına sebep oluyor. fakat böyle tasarımcı olunuyor işte. gittikçe zorlaştırmak gerekiyor. ama abartmadan.

araçlar ve teknikleri bilgiden ayrıymış gibi düşünürsek, en başta maket alışkanlığı (çarpı 3), sonra serbest çizimler, eskizler, diyagramatik ifadeler, grafik tasarım ve yayın araç ve teknikleri, temel teknik çizim hususları (çok derinine girmiyoruz), film, animasyon, modelleme, sunum, haritalama, fotoğraf...

genel kültür ve zihinsel donanım açısından metin okumak (önemli, ağır, bir önerisi olan metinler, tercihan mimarlık dışından), tartışmak, yazmak (bu da yaparak öğrenilen bir iş çünkü) ve yayınlamak (genelde fanzinler.. bu dönem bir uluslararası öğrenci toplantısına stüdyomuzdan bir metin gitti, göğsümüz kabardı).. bir yandan da yetişilebilirse geçen yüzyılın önemli isim ve akımlarıyla ilgili sunumlar yürütmek iyi oluyor.

stüdyonun kurgulanmasıyla ilgili bişeyler de öğrendik, ben öğrendim yani. mesela uzunlu kısalı işlerin biraraya girmesi, aynı anda 2-3 işin birlikte yürümesi, en yukarıda andığım işler uzayında sürekli gidiş gelişler, belirli bir anda tek işle meşgul olmaktan çok daha iyi yürüyor. sonra, gruplara ayrılmak, yani belirli bir anda bir yürütücünün bir gruptan sorumlu olması, tüm tatsızlığına rağmen, stüdyonun verimliliği açısından daha iyi işliyor. o zaman tüm ürünlere zamanında bakmak, her öğrenciye üretimleri üzerinden yeteri kadar zaman ayırmak mümkün oluyor, ayrıca bu yürütücülerin aralarındaki çatışmaları da azaltıyor. kaçak öğrenciler açısından ise fazla bir değişiklik yarattığı kanaatinde değilim. kaçak her zaman bir kaçış üretiyor. bu gruplaşma işinin tüm döneme uzaması pek hoş olmuyor, onun yerine paketlere ayrılmak ya da iş bazında grupları sürekli karmak daha ferah olabiliyor (yazdığım ikinci bilgisayar programı stüdyo gruplarını karıyordu :]) (ilki apartmanın su masrafının dairelere bölünmesiyle ilgili hesaplamaları yapıyordu :D) (sonuncusu bitirme öğrencilerinin jüriye çıkma sırasını önceki jürilerdeki sıralarını da dikkate alarak kurayla belirliyor :|, temin yazdım :]). belirli iş tiplerinin editör yürütücüleri olması da iyi işliyor. dönemin başında esnek bir program çerçevesi yapmak ama detayları kurgulamaya çalışmaktan kaçınmak gerekiyor, stüdyo beklenmedik bir alan zira. blog yürütücüler açısından çok önemli bir araç, hem arşiv hem duyuru alanı olarak işliyor, ama öğrenciler için bu işlevler önemli değil, dolayısıyla blogu yürütücüler işletmeli. sergileri ve organizasyonları ise baştan sona öğrenciler üretmeli. iyi beceriyorlar bu işleri. yürütücüler ilgili kırtasiyeyi aradan çıkarmalı ve destek olmalı. sonra, efendim, ben yürütücülerin stüdyonun zaten bir miktar dayattığı sallanma, yavaşlık, atalet haline körükle koşturmasının sonuçlarını tatsız buluyorum. stüdyoya fazla geç kalmamak lazım, çok harala gürele koşturmak ve agresiflik de iyi değil tabii, makul bir ölçü tutturmak lazım rahatlık ve programa sadıklık arasında. stüdyoda ayar vermenin zaman zaman gerekli olduğunu çoğu yürütücü düşünür. ben bu ayarların işe yaradığını düşünmüyorum (her ne kadar kendim de zaman zaman gereksiz patlamalar yaşasam da). keyifle rotasında ilerleyen bir iş öğrencinin sebepsiz boykotundan dolayı kesintiye uğramıyor. iş zor ise, ya da öğrencilerin başka yoğunluk ya da etkinlikleri varsa bu kesintiyi, boykotu ya da yavaşlığı hiçbir ayar, hiçbir azar, hiçbir haykırma tonu engelleyemiyor. sonra zaten bu engeller ortadan kalktığında stüdyo tekrar rayına oturuyor; iyi kurgulandıysa, iyi işlendiyse ve öğrenciye bir üretim keyfi kazandırdıysa tabii. yürütücüler her yıl işleri kendileri de eğlenerek yeniden tariflerse, programa yeni (mümkünse yepyeni) işler katarsa, yürütücü stüdyonun bu şekilde üreten bir parçası olursa zaten o keyif ve motivasyon öğrenciye de geçiyor. yoksa zaten boş. stüdyo da boş. ayarlar da boş. kendinden açık görünen ve zaten yaygın olarak kabul gören bazı tavırları da atladığım sanılmasın diye not edeyim: üreterek öğrenmek, yürütücünün yönlendirici olmaktan ziyade eşlik edici bir tavır içinde olması ve mesela hatalarını öğrencilere aktarmaktan kaçınması ve öğrencilerin kendi hatalarından öğrenmeleri sürecini desteklemesi.. hm. yoksa o kadar yaygın değil mi? söylemek gerçekleştirmekten zor mu acaba?..

tüm önemli başlıkları yazmış olmam mümkün değil. yine de bakıyorum da, işbu maddeler takip edilirse, düzgün bir birinci sınıf stüdyosu yaşanacaktır gibi geliyor. orası öyle. bunu gerçekleştirmek de o kadar kolay değil. ama yetmiyor da burdan ötesi aranıyorsa, onun da başka sebepleri var; stüdyonun öğrenciyi meslek insanı olarak dönüştürmekteki etkililiğinden başka...

Hiç yorum yok: