24 Mart 2011 Perşembe

alarm alarm alarm

resmen moralim bozuluyor. kabullenemiyorum. stüdyonun geldiği hali. öğrencilerin edindiği biçimlenmeyi... hala gelip bana sordukları soruları... stüdyonun atıllığını.. hala sanki anlamı varmış gibi yeni bişey üretmedikleri halde tekrar tekrar hocalar arasında turlayıp durmalarını... ve hocaların bi sorun yokmuş gibi aynen bildiklerine devam etmelerini... (hatırlatayım: tasarım alanında esas olarak üreterek ve araştırarak öğreniliyor. üretip araştırdıktan sonra yürütücülerle iletişim içinde olmak da anlamlı olabilir. ama araştırmadan, peşine düşmeden, üretmeden, denemeden hocalarla tekrar tekrar konuşmanın nasıl bir anlamı olabilir? olduğunu düşünen kendini kandırıyor. hoca ise de kandırıyor, öğrenci ise de kandırıyor. ayrıca yanlış da yapıyor. kafasını kaldırıp stüdyonun haline bakmayan, konuştukça konuşan, anlattıkça anlatan hoca yanlış yapıyor. stüdyoyu sadece bişeyler yaptığını hocaya göstermek gayesiyle kullanan (kullanmayan) öğrenci de yanlış yapıyor. sanki suçu öğrenciye atmışım gibi oldu. ama durumu bu hale getiren tabi ki ekip olarak biziz.) devam etmekte olan şeyle ilgili kötü yazmak doğru değil belki ama herşey geçip gittikten sonra da bu anlar unutuluyor.

bu süreçte ben de temel bir hata yaptım sanıyorum, teknik konularla ilgili her soruya yanıt vermeye çalışarak.. artık bir sorunu çözmeye anlamaya hiç çalışmadan doğrudan bana geldikleri oluyor. e ama hiç... e bi internete girip.. e bi tutorial.. hayır linkini de gönderdim.. o konuda da daha ketum olmak gerekiyor. yardım sunmadan önce öğrenciyi kendi kendine öğrenmeye, bir sorunu kendi başına çözmeye, işe el atmaya sevketmeyi denemek.. aksi taktirde belki de yardım sunmamak?

itü.
itü sen böyle üretiliyorsun. yeniden ve yeniden.
resmen kabullenemiyorum.

alarmın sebebi halimiz değil. bu ekip ile bu hali aşamayacağımızı anlamış olmamız. bu noktayı nasıl aşacağız göremiyorum. stüdyonun halini yürütücü ekibiyle konuşamıyorsam, dertleri onlarla konuşamıyorsam? konuşmaya çalıştığımda sadece alınganlıkla karşılaşıyorsam? çözüm belli iken bunu yılın başından beri uygulayamamışsak?

ekip olarak, başarabildiğimiz kadarıyla, uzlaşma üzerinden devam ediyoruz. ama bir takım hususlarda karar veremeyişimiz... bazen bir kelime üzerinde bile uzlaşmamız mümkün olmuyor.. aslında ilginç.. işlerin seyrini ilginç bir şekilde etkiliyor bu durum.. fakat sonuç olarak işleri etkili biçimde sunamıyoruz, öğrencilerle iletişimimiz daha zorlu yollara sapıyor ve stüdyoda hızlı müdahaleler gerçekleştiremiyoruz. yok "gerçekleştirelim yapalım edelim hemfikiriz" diyoruz da, sonra o gün gelince işler hep farklı gelişiyor. ister istemez bu duruma en çok uyan kelimeyi kullanacağım: sabotaj. kimse isteyerek diğerlerini sabote etmiyor, ama sonuç bu; her birimiz diğerinin inşa etmeye çalıştığı yürütücü tavrının altını oyuyoruz...

sürekli bir dirençle mücadele ediyor gibi hissediyorum. sürekli bir direnç... direnç... neye direniyorlar ama... ve niye... niye????? ve ben niye bu direnci aşmaya çalışıyorum? niye yani? sonuçta 6 ay geçince öğrenciler de aynı saflara katılıyorlar. onlar da direnç cephesine geçiyorlar. o zaman?

zaten, ahlaki olarak, direnç varsa insanın onu anlaması lazım. isyandan ziyade..
zorlamamak lazım. ısrar da iyi bişey değil. kabullenemiyorum ama işte. bozuluyorum.

tabii bu yıl öğretici olan sadece hatalar ve eksikler değil. doğru uygulamalarımız da oldu. zor işler öğrencileri daha çok geliştirebiliyor. bunu yaşadık. stüdyoda işler-problemler-sorular-konular'ın gittikçe zorlaşması -abartmamak kaydıyla- iyi oluyor. bunu gördük. aksi taktirde çocuklar tekrara girmiş gibi hissedebiliyorlar. seviyeyi artırıyoruz, işleri daha zor daha karmaşık hale getiriyoruz, daha çok bilgi gerektiren işlere giriyoruz. ama zorlaştıkça işler, iç sıkıntısıyla yazılıyor stüdyonun tarihi.

çözüm olarak şunlar denenebilir: 1. zor işleri dahi eğlenceli ve ferah (şen) tariflemek ve işlemek. 2. fikir vermek yerine yöntem denetmek, bunun için de stüdyo saatlerini kullanmak: deneye itmek... bu yıl ikisini de pek beceremiyoruz. hiç bir işe bir coşkuyla giremiyoruz. hep tedirginlik, ciddiyet, tutukluk... işin isminden başlıyor bu. veriliş-verilemeyiş tarzıyla, anlatılışıyla da ilgili...

Hiç yorum yok: