9 Haziran 2009 Salı

seminer performansı | seminar performance

anabilim dalımızda "seminer" adı verilen bir yıl sonu eğlencesi var. her yıl ilgi artmasa da konsantrasyon artıyor. bu yıl tavan yaptık. ama şunu anladım, daha burada konuşacak birşey kalmadı. konuşulacakları bitirdik. yeni bir stüdyo üretmek ve seminerde onu iyicene göstermek kaldı. bir de performans meselesi var. bunun da çeşitleri var: futbol yorumcusu performansı, dans performansı, stand-up performansı, kibarlık performansı, anlayış performansı, sonra psikolojik destek performansı, sonra aile sonra iş yeri sonra ileri görüşlülük... sayıp bitirmek mümkün değil, sahnelenmesi gereken çok rol var. stüdyo yürütücüsünün işi zor. yani hep öğrenci sahneliyor gibi bakıyoruz. öyle bakmayı kestiğimizde beliriyor: yürütücü performansı. (seminer tavan yaptı ama bana vakit kaybı gibi geldi.)

we have an end-of-year recreation called "the seminars" in our scientific unit. not the interest but concentration raises by every year. this year we were on the top! but i saw that there left nothing to talk. now we're due to produce new studios, and at the seminars bring the depictions of those in front of the elder colleauges, and stand up for them. and also there is this "performance" thing. and it has its types: performance of a football interpreter, dance performance, stand-up performance, performance of gentleness, performance of considerateness, and the psychological support performance, and the family and also the workplace and farsightedness performances... impossible to count them all. too many roles to stage. hard job, the studio tutorship. we always tend to look at it as it was staged by the student. it appears, when we stop looking at it like this, performance of the tutor. (this year's seminars were the best i've ever seen, but it was a mere waste of time.)

2 yorum:

bir seminer katilimcisi dedi ki...

bu seminer, performansi yapan icin zaman kaybi. performansi yapan zaten kendi studyo yurutuculugunun en iyisi olduguna kendini inandirmis olmasa oraya cikip konusmak kolay degil. (zaten boyle olmayanlar ortadan kayboluyorlar) seminer oncesi tum suphelerinden arinip yaptigi isi sevmeli. boyle olunca sahnede tek bekledigi takdir edilmek, alkis, vs. (kendini kotuleyenler bile beceriksiz bir alcakgonullu performansi yapiyor)oldu da elestirildi, o anda onu icine almayacak kadar sismis egosu. izleyici konumunda ise karsindakini acimasizca elestirip icten ice kendi performanslarini nasil gorduklerininki kadar kotu yapmayabilecegini dusunuyor. sonra karsindakini alkisliyor.(en iyi ihtimalle sessiz kaliyor. bir iyimser tahmin, kendini gelistirmek icin kararlar aliyor.)

gönülsüz dedi ki...

aklıma sürekli deleuze'ün felsefecinin tatışmadığı yolundaki kestirimi geliyor.. felsefeci tartışmayı gördüğü yerde kaçar diyor!?... bölüm başkanının bize yönelttiği eleştiri bizim yapmak istediğimiz ne ise onun tersinden doğru idi mesela.. yani biz a+b amaçlarıyla x ve y durumlarından kaçmak üzere şunu şunu yaptık diyoruz, o da diyor ki acaba x ve y'ye göre birşey yapabilir miydiniz düşündünüz mü bunu? belki orada tartışma yok, ya da tartışma bu ama üretim yok, tartışma denen şeyin iki ayrı türü var burda... yani tartışmayı yeni birşeyler üretmek için bir yaşantı olarak düşününce iyi geliyor, ama bir takım karşıt pozisyonların yer kapma çekişmesi anlamındaki tartışmada samimi bir iletişim çabasında ziyade yaptığını örnekleme, biz yaptık böyle yaptık böyle oldu deme tavrı daha yerinde belki de.... seminerlerde iki tür arasında hızlı geçişler yapıyoruz, ama üretim anlamındaki bir tartışmayı yine zaten hep iletişim halinde olageldiğimiz insanlarla yürüttüğümüz için (aralarda ve fısır fısır) bunu seminerde yapmak gerekli mi diye düşündüm bir an.. öbürkünün yeri evet seminer...