Batı cephesindeki AI destekli substack'lenme atılımını (ya da ekonomisini mi demeli?) bir kenara koyarsak, bizim bu taraflardaki bloglar (hatta görünen o ki instagram ya da twitter mikroblogculuğu dahi) insanların okuduğu bir mecra olmaktan çıkmış görünüyor. Ama yazan artık insanlar tarafından okunma motivasyonuyla yazmıyor zaten. Yazmak için yazıyor. Ve elbet bu olgu tespiti hiç okunmayacağımız anlamında anlaşılmamalı. Okunuyoruz. Site ziyaret istatistiklerine girdiğimizde belli günlerde tıklanma eğrilerinin sivri uçlar büyütüp, başaklar verdiğini görebiliyoruz. Ağ sürüngenlerinin günleri işte bunlar. Belirli aralıklarla tüm internete sızıp insanlığın harflere ve imgelere döktüğü tüm enformasyonu kaydediyorlar. Bilindiği gibi yapay zekanın besini işte bu harf ve piksel halitası. Okunuyoruz. Hem de insandan çok daha cevval okurlar tarafından. Satır satır. Token token. Ve bu okunanlar başka insanların eserlerine sentezlenerek yeniden internete yayılıyor. Büyük Dil Modellerinin işleyişi gereği, reklamcıları ve dergi editörlerini mutlu edecek bir ortalamalık hamurunun iletişim alanını büsbütün boğacağını öngörmeliyiz.
18 Mayıs 2025 Pazar
Kimin için neyin için
16 Mayıs 2025 Cuma
Araştırılmasının merkezi sorunsalı
Örneğin, mimarlık akademisinin belli başlı bölgeleri, birimleri, alt alanları gözönüne alındığında, bu alanların, diyelim ki doğanın düzenini, canlı bedenlerin işleyişini ya da teknolojik cihazların çalışmasını odağa alan diğer bazı bilim alanları yanında bir bilim parodisinden, ya da hatta Feynman'dan başlayıp Dennett dolayımıyla bize ulaşan bir şakaya göre, bir "kargo kültü"nden ibaret olduğunu biri mi söyleyecekmiş? Ben miymişim bu kişi? Bu mümkün olabilir mi? Böyle bir şey söyleyebilir miyim?
Elbette böyle bir şey söyleyemem, bu büyük bir iddia olur. Söylersem sonra bu saçma savı bir akademik özen uyarınca desteklemek zorunda da kalırım. Ama böyle savlar, hani Turing'in Tezi gibi, kanıtlamaya ya da desteklemeye çalışmayacağınız üst ölçek anlatılar olsa gerek. Bir ortaya atsanız böyle görüşleri, ondan sonra kuram teknikleriyle gerçekten savunabilir, delillendirebilir misiniz?
Esasında bu tür konular üzerine, oturduğunuz sandalyeden üfürmek kolay olur ama diyelim ki karşınıza aldığınız yavan ve yüzeysel bir takım toplumsal klişelerle, Uğur Tanyeli'nin sevdiği tabirle ve kendisinin de sıklıkla kaçınamadığı gibi, bir "gölge boksuna" giriştiniz; böyle bir senaryonun sınırları içinde hala belki meşru sayılabilecek bu "sandalyeden" ve "kitaplararası" kuramcılık, eğer bir adım öteye geçip de empirik olarak desteklenip yanlışlanabilecek bir iddiayı üstlenme cüretine varırsa, artık efendim veri, gözlem ve deney ve daha neler neler olmadan, yani kuramla yetinmeyen ve kurama yenilmeyen bir toplum bilimleri araştırmasına girişmeden cümlenizi bağlayamazsınız değil mi? Ama bahsi geçen türde bir araştırma...
Böyle bir araştırmaya girişmenin anlamı ya da imkanı var mı? İşte mimarlığa has tikellikler biliminin merkezi sorunsalı. Buradan başlayabiliriz belki de. Başlayacak olsaydık yani. Belki biri bir gün bunlardan bahsedecek olursa. Olsaydı. Olacaktı.
15 Mayıs 2025 Perşembe
Tikelliğin büyük uzmanı
Evet, blogu açtım yeniden. Mimarlık akademisiyle ilgili bir seri posta yazacağım. O kadar. Ama elbette bu söz de vaatte kalmak üzere sarfedilmiş..
Uzun bir arada yazılacaklar birikiyor; yazma motivasyonu artmasa da. Yazılacakların önem hissi yazma hevesiyle beraber çöküyor.
Gereksiz edebileştirmelerden kaçınmak istenirse de, yanından etrafından dolaşarak falan, artık nasıl oluyorsa, bir ifade bulmak lazım. Yani, düzünden kolayca söylenebilecek hususlara etrafından dolanma yolları icat etmek..
Bu da benim suçum değil, hiçbiri benim suçum değil. Dinleyenler etrafından, yavaş yavaş, çaktırmadan dolanmaksızın hazmetmeyi kabullenebileymiş.. Hiçbiri benim suçum değil ve hepsi parodi.
Yazacağım, neyse ne! Elçiye zeval olmaz.. Ya da, yazacağımı vadedeceğim, belki yazacağım da.
Dünyayı kurtarmak için değil. Mimarlık akademisi için bir yer yön bulduğumdan da değil. Aklıma takıldığı için sadece. Mimarlık akademisi çok kıymetli, öylesine vazgeçilmez olduğundan da değil, söylememe gerek yok. Hepsinin sadece bir tarihi olduğu ve kendine bir tarih bulan herşey gerekli gereksiz anlatıldığı için.