16 Mayıs 2012 Çarşamba

yapay yollarla üretilememiş olan

[bu yazı tasarım durumu, çerçeveleme faaliyeti, tasarım problemi ve bütüncül stratejilerle ilgili]


bahsettiğim stk ile ilgili bir iki de logo denemesi yaptım. verdiğim denemelerle ilgili eleştiriler eleştiriden çok öneri formuna girmeye başlayınca durum üzerine biraz düşündüm. logo, bir bina ya da mutfak robotu gibi tasarım ürünlerine kıyasla daha basit bir sistem. ama basit de olsa o da bir makine. parçaların birini şurdan alıp şuraya koyunca ya da rengini değiştirince ya da döndürünce ya da oraya bir grafik öğe ekleyince tüm bütünü etkileyecek şekilde makine dönüşüyor ve işlememeye başlayabiliyor. zira hem biçimsel olarak hem işlevsel olarak, sıkı biçimde entegre edilmiş özlü bir mekanizması var.. bi de her logo temsil ettiği kurumla ilişkili bir kavramsal çerçeveye oturuyor. ve o çerçeve tasarımcı tarafından oluşturuluyor, tasarımcının duruma getirdiği yorumu içeriyor ve nihai ürünü mümkün kılan da bu çerçeveleme zaten. problem böylece tanımlanmış oluyor ve ürüne doğru gidilebiliyor... taslak kullanıcıya iletildiğinde değişiklik önerileri gelebiliyor: şöyle olsun böyle olsun şurasını sevmedim... ve ama basit görünen bir değişiklik kavramsal çerçeveyi ortadan kaldırmaya kastedebiliyor... o yüzden bu tip öneriler karşısında bazen diretmek gerekebiliyor. bu durum bana önemli bir kuralı hatırlatıyor elbet: tüm istekleri uzlaştırmak iyi tasarımla sonuçlanmaz (referans istenirse, Dorst, 2006. Undertanding design. bu hususa bir bölüm ayrılmış).

e peki, bunun sonucu olarak, mesela, katılımcı tasarım, ya da daha ötesi, konsensüs tasarımı, o zaman, kötü tasarım ürünleriyle sonuçlanmaya mahkum mudur? böyle bir tehlike bulunduğu kesin ve katılımcı pratiklere yönelik en sert eleştirilerden biri bu (komite tasarımı, her görüşü uzlaştırmaya çalışırken sonuçta hiç bir şeye benzemeyen tasarımlar için kullanılan bir tabir...) konsensüs arayışı iyi bir yönetim tavrı ama ideal bir tasarım örgütlenmesi ortaya çıkarmıyor...

ve ama katılımcı tasarım tavırları da tasarımcı olmayan kişilerin sürece nasıl katılacağını genelde önceden iyicene tariflenmiş yöntemler üzerinden sınırlayarak bu tehlikeyi bertaraf etmeye çalışıyorlar. sonuçta temel kararlar alındıktan sonra iş büyük ölçüde meslekten tasarımcılara bırakılıyor (bu paragraf için kaynak, Sanoff, 1990. Participatory design: theory and techniques). ancak tasarım süreci diyelim ki tek müşteriyle iletişim halinde tasarlama durumundan yine de farklı... zira bu iyi kurgulanmış yöntemler, diyelim ki farklı üsluplardan cephelerin katılımcılara gösterilmesi gibi prosedürler içerebiliyor: "post-modernist mi istersiniz, modernist mi, high tech mi?" gibilerinden.. ya da katılımcılara sınırlı sayıda alternatif sunmak ve tartışmaları en aza indirgemek için 'problemin ufku' daraltılabiliyor... insanda tasarım durumunun fazla basitleştirilip rutin hale getirildiği izlenimi uyandıran teknikler göze çarpıyor... Bir de Christopher Day diye bir mimar var (Consensus Design diye bir kitabı var). meslek pratiğini (Daydream Design) konsensüs tasarımı adını verdiği bir kolektif tasarlama yöntemine adamış. gerçekten binayı katılımcılarla birlikte tasarlıyor, katılımcıları biçimsel tasarım aşamalarına da olabildiğince katıyor ve ilginç ürünler veriyor. ancak ürünler tüm işlerde aynı üslubu takip ediyor. zira yöntem üslubu da belirliyor. bu örnekte de tasarım durumunun sınırlandığını ve bir tür basitleşmenin en baştan kabul edildiğini görüyoruz. yöntem, durumdan ne yönde bir problem tarifine hatta nasıl bir ürüne gidileceğini büyük ölçüde tarifliyor...

buna karşılık 'kendin-yap'çı (DIY) tavır ürünlerin sorunlu, basit, basmakalıp, özetle amatör halini baştan kabul ediyor, hatta böylesi bir durumu ve karşılık gelen estetiği yüceltiyor. ayrıca, en azından yazılım tasarımı alanında, insanların kendileri için ürün vermeleri durumunun çeşitli açılardan daha iyi sonuç vereceğini savunanlar da var. bunun örnekleri vizyoner-mimarlık-tarihinde de bulunuyor, misal Yona Friedman. ve gecekondu tipi konut modelleri de bir dönem önemli bir alternatif olarak yüceltilmiş belli çevrelerde. (benim görüşüm, mimarlık güzel ve hayatı zenginleştiren bir uzmanlık ama kimsenin temel ihtiyacı değil. ve mimarla çalışmak zor ve pahalı. mimarı ve devlet regülasyonlarını sırtlarından atan işgalci ve kendin-yapçı gruplar  hayatlarından pek bişey kaybediyor gibi görünmüyorlar.)

son olarak, tasarım durumunu basitleştirmeye yönelik benzer yaklaşımların gönüllü biçimde kabullenildiği bir alan da işte tasarımda hesaplamalı ve üretken pratikler. hele de insan tasarımcının rolünü azaltmayı hedefleyen çalışmalarda efenim, bazı örneklerde, hesaplamalı tekniklerle uyuşturulabilsin diye, tasarım durumu son derece sade problem tarifleri içine baştan yerleştiriliyor (bu da bir tür çerçeveleme aşaması sayılabilir), ya da gerçek dışı oyuncak tasarım problemleri icat edilerek şu ya da bu yöntemi geliştirmeye yönelik deneysel uygulamalar yapılıyor (ki benim doktorada takip ettiği yol bu ikincisiydi).

tasarımda ilginç olan ise...




Hiç yorum yok: