23 Mayıs 2012 Çarşamba

çok yorgunum

ama bu bildiriyi yazacağım.
bu makaleleri göndereceğim.
bu doktorayı bitireceğim.
bu projeleri sonuçlandıracağım.

bu sürecin bir noktasında uzun bir tatil yapacağım.
sonra sürecin başka bir noktasında yaptıklarım yeniden keyifli bir hal kazanacak.

bir rüya gördüm.
delft'teyim. rüya değil. ordaki eski evim boşmuş oraya yerleşiyorum. bisikletimi de buluyorum. sonra ortada bir sehpa var etrafından dolanırken bu bir rüya olabilir mi acaba diyorum zira çok saçma. nası eski evim orda olabilir. hele bisiklet? onu istasyonda bırakmıştım öylece. iki yıl kadar önce. ve tabi bu ev aslında galata'daki eski evimizi daha çok andırıyor, masa da ordaki alçak sehpa. ama o anda bunu düşünemiyorum. pencereye gidiyorum. böyle ince ince dalga dalga bir yağmur yağıyor ve o kadar güzel ve gerçek ki. bu gerçek. o zaman ben gidip protokolümü bulsam ya diyorum. evet tamam ben bu işe bir bakayım diyip eeepc'mi açıyorum. iyi hissediyorum, meseleleri kendi elime alabileceğim. ve tabii çözeceğim, kendime güvenim var. sonra bir şey oluyor. bunun rüya olduğunu anlıyorum. nasıl olduğunu hatırlamıyorum. kendimi uyandırdım. kendimizi kandırmaya tahammülümüz yok.

kierkegaard, tekrar üstüne ve sürekli sorgulama...
sartre, angajmanlar ve özgürlük çatışması üzerine...
heidegger, kararlılık üzerine...

bu varoluşçuluğu belirli bir tarihsel dönem üzerinden açıklayanlar var.
oysaki, ilgili eserlerin verildiği tarihsel dönemler birbirini tutmuyor.
yaşlar tutuyor.

Hiç yorum yok: