[yine uzun uzun yazıldıktan sonra neredeyse tümüyle sansür edilen bir metnin ardından geriye kalan yumuşatılmış bir versiyonu buraya yerleştiriyorum. kimse kusura bakmasın, anca bu kadar sansürleniyor]
daha önce bu bloga ara verdiğim oldu. sonra kaçınılmaz olarak yeniden
yazmaya başladım. çünkü akademinin içinde kalmaya devam ediyordum ve
yaşadıklarımı yazmak karşı koyamadığım bir zorunluluktu. ve bunların en azından bir kısmı
yazılmaya değer şeylerdi. şimdi bir yön değişimi arıyorum, çünkü
fena halde bunalmış durumdayım... 5 ay kadar önce kendi önüme açtığım
bwo projesinde düzen-dağılma
eşiğine eriştiğime inanıyorum bir süredir... geçen yıllarda bu blogun yayılma alanı dahilinde tasarım
kuramları, hesaplamalı tasarım, tasarımda yapay zeka ve bunların yanında akademide kurumsal işleyişler,doktora öğrenciliğinin saçmasapan yanları ve mimarlık eğitimciliğinin gündelik sorunları gibi konularda yazmaya çalışıyordum. ya da bunlarla ilgili
yazmak zorunda kalıyordum. burda hepsinin çok da hakkını veremedim
doğru. (doktoramda hepsi var, bi bitsin, şeyedicem.) şimdi dönüp dolaşıp
2009 dolaylarına, yani bu blogu ilk açtığım zamanlardaki gündemime
dönmüşüm gibi görünüyor.
evet benzer bir gündeme döndüm ve bu son derece yorucu... doğru, o zamanki
gündemimizle ve dertlerimizle bugünküler arasında önemli farklar yok. ancak, bugün daha çok cevabım var. dolayısıyla büyük bir yorgunluk
ve yılgınlık da mevcut... o zaman sorguladığım konularla ilgili olarak vardığım yanıtlar da tüm bu sorunların alanın doğasına içkin olduğunu gösteriyor. bir bakışla, sorulara yanıt bulmak iyidir ama bulunan yanıtlar pek de keyifli değil. ve evet, idealler gerçekten iyi eylem kuralları vermiyorlar. ve evet, hocalarımız bizlere yol göstermeden önce konuları derinlemesine incelemiş değillerdi; çoğunlukla boş umutlar ve havada yüzen fikirler sunuyorlardı. eleştirdikleri her ne idiyise, ne onu iyicene anlamışlardı, ne de bize miras bıraktıkları yeniyi gerçekten denemişlerdi...
birbiri ardına yumuşakça yığılan
yorganlar gibi, bu hususların onlarcası üzerime teker teker çökmüş. hiçbiri büyük bir
darbe vurmadıysa da sonuçta artık üzerime yığılan yumuşak yükün altında
kolumu bile kaldıramaz haldeyim. gündelik işimin gereğini bile hakkıyla yerine getiremiyorum. araştırmacı şahsiyetim için uzun zamandır
akademik bitiyor. aslında başladığı günden beri uzatmaları, formaliteleri ve
bürokratik işlemleri kovalıyorum. şimdi de yazamamakta olduğum
makaleleri bir tür izin ya da istifa formu gibi düşünüyorum. en
nihayetinde tüm bu dalgalanmadan geriye kalacak olanla ilgili kehanetim
ise şu: tasarım kuramları ve hesaplamalı tasarımın
ittire-kaktıra-kuramsılaşabilmiş-üç-beş-metninin bileşkesinde kalan
alanı yeterince taradım. esasında bu alan çok heyecanlıydı.. zira işleyişlerle ilgiliydi.. evet bu çok öğretici bir süreçti ama... tabii ki bu alandaki önemli gelişmeleri de
takip etmeye devam edeceğim ama.. ama o şimdilik bitti. belki tekrar mimarlık
kuramı alanına döneceğim. belki... ama ondan da önce bana heyecan veren
konularla bir süre uğraşmam lazım. dahası, biraz gerçekten yazmak zorundayım. ama onun yerine makale yazmak durumunda kalmışım. akademik yazmakla yazmak aynı şey değil. kapsamlı bir yabancılaşma
içindeyim. kolumu kaldıramıyorsam bunun sebebi var. akademik yazmak bir
üretim bandının kenarında durup, belirli bir vidayı önüne geldikçe
teşhis edip tekrar tekrar sıkmak kadar öznellikten uzak ve sıkıcı bir iş (bkz. metropolis). sen bir kelimecik ilginç, farklı, gülünç, tuhaf, yahu
(yahut değil yahu) bir tek kelimecik yeni, keyfî, sana has tat katmaya çalış,
akademinin döpiyesli ve kıravatlı hakemleri üzerlerine bir yorgan gibi
yığılmış eleştiriyi senin üzerine aktarma fırsatını
yakalamanın ferahlığıyla "orayı törpüle de öyle yayınlayalım" diyerek yüklerini sana yığıveriyorlar. [sansür.] at ile eşeğin öyküsü... eşeğin
de derdini anlıyorum ama bi bırakın ben de kafama göre koşturacağım çayırlarda.
herkes kendi yeteneğine göre değil mi efenim? doğrusu şu: akademi eşeğin
sanatı, eşeğin saltanatıdır. herşeyden önce bu sebeple eşeğin gözleri
bu kadar övülmüştür. eşeğin en büyük zanaati olan akademik ifade
ortaktır. araştırmacının malı değildir. oysaki gözleri ne kadar iri olursa
olsun, ne kadar çok kişiyi hızlıca kapsıyor olursa olsun ortak metin
çirkindir. çirkin metin sıkıcıdır... sıkıcı metin üstüste yığılmış
yorganlarla açıklanırmış gibi oldu ama o da doğru değil. bazen öyle
açıklanır, bazen sadece ortalama ve renksiz olma zorunluluğuyla. ve ortalama ve renksiz olmak bir zorunluluktur. akademide... gerçekten. söyleyince inandırıcı değil. yaşanınca anlaşılıyor. bu işin kuralı bu diyorum. suçlama değil. sebebi var. akademinin tüm çirkinlikleri akademinin kuralları. bunları akademiden söküp atamazsın.
18 Şubat 2014 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder