5 Kasım 2012 Pazartesi

yarışmalar

uzun zamandır mimarlık yarışmalarının olumlu yönlerine odaklanmaya çalıştım. esasında bunlar mevcuttu ama her biri aleyhinde bir takım argümanlar da akla geliyordu:
yarışmalar genç tasarımcılara adlarını duyurmak ve iş almak için bir şanstı? (oysa kazanan projeler bir çok durumda inşa edilmiyor.)
körelmemek, süreklilik sağlamak ve kendini geliştirmek için bir bahaneydi? (ama ülkemizdeki yarışmalar yerel modaların takip edilmesini teşvik ediyor, bir mimari figür -edebi sanatlarla kıyaslayınız- ya da meme[?] hakimiyet kazandığı zaman bunun olası yeni yaklaşımlara galebe çalma ihtimali yüksek. kazanan neyse ona oynayan mimarlar türüyor. ve bunu iyi yapanlar var, eyvallah, ama dünyada inşa edilen binalardaki çeşitliliği gördükçe yarışmaların ülkemiz mimarlığında çeşitliliği teşvik etmediği hissediliyor.)
hızlı ve ustaca iş çıkarma yetisini geliştiriyordu? (evet, belki, ama mimarlıkta işin sonuna kadar, yani binanın inşasına ve hatta kullanımına kadar çeşitli ustalıkları sürdürmek gerekiyor, yarışmaların ise bununla ilgisi yok. yarışmalarda oluşturulan imgenin ötesine geçmek ve etraflı bir çözümü söylemsel bir alanın ötesinde geliştirmek gerekmiyor. hatta bu yarışma stratejisi açısından yanlış görülebilir; zaman kıtlığı ve yapılacak işin miktarı...)
yerleşik tavırlardan farklı olan bir söz söyleme fırsatı, bir tür mimarlık-içi iletişim fırsatı sunduğu için de yarışmalar ilginçti? (ama.. ama bu alternatif söz genelde görülmeden -ödüllendirilmek beklentisi zaten yok da- görülmeden geçiliyor. sadece o yarışmanın sergi ve kolokyumuna katılanlar arasından ilgili bir iki göz.. bu anlamda bir iletişim alanı olarak yarışmaların, en iyi tabirle, 'verimi düşüktü')...
liste uzatılabilir, her olumlu maddeye bir parantez açılabilir. ya da iki ayrı liste üretilebilir, ya da her bir konuyu etraflıca tartışan bir seri paragraf da üretilebilir ve zaten bu paragrafları besleyecek fikirler mimarlık forumlarında da mevcutlar. ama tüm bu argümanlar, lehte olanlar da aleyhte olanlar da, beni pek etkilememişti. bir zaman geliyor, güzel bir yarışma çıkıyor, uygun bir ekip oluşuyor, o yarışmaya giriliyor. çok da düşünülmüyor. ama geçende bir yerde gözüme çarptı, nerde olduğunu da bir türlü hatırlayamadım. aklımda kalan şu: aynı iş için çok sayıda ekip karşılıksız emek sarfediyor. detaylandırayım, bir yarışma için bazen 100 ekip (danışmanlar ve yardımcılarla beraber 500 ila 1000 kişi eder) çalışıyor. bazen daha fazla. toplam 10-12 ödül var. bu ödüllerin bir kısmı masrafları ve çalıştığınız sürenin bedelini anca karşılıyor. bir adet yapı inşa edilecek. o da çoğunlukla ya inşa edilmiyor ya da yarışmadan sonra başka bir tasarımcıya veriliyor. şimdi, bunu fırsat eşitliğinden ayırdetmek lazım; mimarlık ortamında en azından. bu bir ihale değil. bir ihaleye en fazla ne kadar çalışılabilir... bir mimari projenin yarışmaya sunulacak hale gelmesi tecrübeli bir ekip için bile 2-3 hafta sürüyor. 5-6 uzmanın 2-3 haftalık emeğinin tamamı. ve tümüyle karşılıksız sunulmakta. biz de yarışmaya girdiğimizde, boşa çalışıyoruz. karşılıksız bir emek sarfiyatı. mimari tavrımızın kabul görmesini sağlamak diye başlayıp harcanan zaman ve motivasyonun ağırlığı altında ezilmek.

insanın bu sarfiyatı meşrulaştırabilmesi için, hakikaten ilginç bir iş çıkardığına inanması lazım.

2 yorum:

kişiseltarih dedi ki...

naif heyecanlar, bedava iş.

kişiseltarih dedi ki...

robot değilim laN!