7 Haziran 2012 Perşembe

prot...

iki ay kadar olmuş. doktoram ile ilgili son e-postalaşmalarımız o zamanlarda gerçekleşmiş.. 3 nisan tarihinde yoğun bir hareketlilik var... sonra o konunun ucunu bırakıp makale yazma işine ve tüm diğer ve tüm diğer çalışma ve projelere daldığımı arada makalelerin (5 adet)(!? ve biri hariç hiçbiri yayınlanmayabilir, o biri de zorunlu olarak yayınlanıyor) çatısını çattığımı iki adedini hakikaten yazdığımı, bir sürü deadline ve teslim atlattığımı ve 3 adet dersine bulaştığım bir dönemi bitireyazdığımı ve hem işlerden hem diğer her şeyden çok yorulduğumu not edeyim. ayrıca okulun halısaha turnuvasında yılın en büyük şampiyonları olmak için sol elimi hafif ama bir türlü iyileşmeyen bir sakatlığa kaptırdığımı ve hala kalçamın kenarında hafiften bir sızıyla yürümekte olduğumu da ekleyeyim. başarı başarıdır. küçümsememek lazım. bedenen yorulmak zihnin ve ruhun yorulması gibi değil. keyifli ve hatta mutlu edici. zihnin ve ruhun yorulması öyle değil. her deadline benden bir parça rahatlık aldı götürdü geçen haftalarda. karşılığında da bir parça huzur alacaktım, bazen de aldım ama çoğunlukla teslimin tadını çıkaracak kadar zamanım olmadı. sonraki deadline'ın gece dörtlerine koşturmam gerekti. çok ve çeşitli ve başka insanlara karşı sorumlu olduğum projelere girişmek belki de bir şekilde beni çekiştiren ve itip kakan ve yolda tutan şey olduysa da, kendimden bir alıntı yapayım: "gidişatımı beğenmiyorum". şerbet bardağımı yoğun biçimde çalıştırasım var ve şu anda da çalıştırmaktayım zaten. devam etmeden önce bir parça daha çalıştırayım. ve bunları gülerek yazdığımı da söyleyemeyeceğim.

bugün nihayet doktoramla ilgili ataletimi üzerimden atabilecek kadar içimde güç ve o gücü sevketmeye yetecek planlama kapasitesi ve motivasyon için zihnimde bir miktar boşluk husule geldi. aslında bu potansiyel bir iki gün önceden belli olmuştu. ama ancak bugün bir parça vaktim olacaktı. ve hakikaten de bir takım işleri halletmeye giriştim. çeklist savaşçılığı psikolojide "the big five" denen karakter skalalarından birinin bir ucunda duruyor (conscientiousness). dünyadaki bir grup insan da benim gibi birer çeklist savaşçısı. ve bu savaşın bugünkü çarpışmalarında tüm ataletlere galebe çaldım. ve dedim ya iki aydır.. iki aydır okuldaki posta kutuma bakmıyormuşum. beni birkaç gündür çağırıyordu bu doğru. bir ara anahtarımı alıp çıktım ve dergi, görevlendirme, davetiye ve bülten yığınını kucaklayıp aşağı indirdim. teker teker inceleyip çöpe atıyordum. sonra karşımda dev gibi kırmızı bir karton zarf belirdi. o ana kadar görmemem imkansız. bu zarfı tanıyorum yani bir de. ve zaten dev gibi karton bir zarf diğer öğelerin arkasında kalıp görünmemesi de mümkün değil. ama önüme çıkana kadar göremedim. o zarfın içinde ayan beyan ayırdedildiği o yığını yukarıdan aşağıya kadar en az 130 metre ve bir asansör boyunca taşıdım. ama zarfı görmedim. sonra önüme çıkınca bunun delft'ten gelen bir kargo olduğunu idrak edebildim. içinden protokolün bir türkçe bir ingilizce metni çıktı. imzalıydı ve imzalar orijinaldi. tüm imzalar tamamdı. iki aydır posta kutumda bekliyordu muhtemelen, çünkü 19 martta gönderilmişti. 3 nisan ve dolaylarında o posta kutusuna varmamış olduğundan eminim çünkü o ara posta kutumu kontrol ediyordum. ama yine pek muhtemeldir ki o tarihten az sonra o kutuya düşmüştü, çünkü zarf altlarda kalmıştı. 17-18 nisandaki bir etkinliğin davetiyesinden daha aşağıdaydı. iki yıldır gayb dahil dolaşmadığı alem kalmayan bu protokol metni tüm imzaları üzerinde olmak üzere karşımdaydı. heyecanlandım. vallahi.

işin ilginç yanı. heycanım hemen söndü. sanki iki yıldır umutsuzluk, inançsızlık ve beklenti arasında gidip gelen bin türlü ruh dalgalanması ve bin türlü git-gel, uğraş, yazışma ve atomize ter damlacığı boyunca bu protokolün imzalanması için uğraşan ben değilmişim. ben o değilmişim de iki aydır posta kutusuna bakmayan adammışım. ben 5 yıldır bu doktorayı bitirmek üzere çatlarcasına çalışan adam değilmişim de 6 aydır yapması gereken hiçbişeyi doğru yapamayan, onun yerine diğer herşey üzerine çatlarcasına çalışmakta olan, okyanusu geçip derede boğulan o adammışım. ve dünyanın bir ara aklı başına gelecek belki de? herşeyi benden bekleyemez bu dünya. herşeyi benim anlamam, açıklamam ve kabul etmem gerekmiyor. bazı şeyleri de dünyadaki diğer herkes anlamalı. bu hissi ise size nasıl anlatsam. dünya da beni biraz daha iyi anlamalı artık. ben onu hep öğrenmeye ve kendimi ona daha iyi anlatmaya çalışıyorum da o beni anlamaya hiç çalışmıyor.

Hiç yorum yok: