17 Şubat 2011 Perşembe

ı-ıh.

öyle görünüyor ki yorgunsun, yıllardır dinlenmemişsin, kafanı boşaltmamışsın yani, hem bu araştırma adı altında ürettiğin salak suluk şeyler.. kitlenmişsin yapman lazım, bitmiyor bitmeyecek bitmemesi lazım bitmesi uygun olsa belki de bitecek yok bitmemesi gerekiyomuş bi yığın iz yanyana takip ediliyor, yayınıydı kırtasiyesiydi işiydi teziydi projesiydi bürokrasisiydi izlemesiydi puan toplamak stüdyoyu yakalamak ruhları kırmadan dökmeden aralarında dolanmak. hayat böyle. ne salak şeymiş.
hayat.

yorgunum galiba. deadline'lara zamanında yetişince araştırma adını verdiğim işlerden küçük bir zaman parçası sakladım.. bu zamancağızı stüdyo için isteyen vardı, bitirme için isteyen vardı, tez metni için isteyen vardı, akşam yemeğine isteyen vardı (annem), öteki çalışmalara isteyen vardı ama hepsinden sakladım kurtardım tepesine çöktüm. sadece yorgunluk hissetmekteyim. aslında çok eğlenceli bir iş için kurtardım zamanı ama iş nazlanıyor. doğal. geniş bir zamanda tatlı tatlı yürütülecek türde bir iş. apti apti oturmak. muhakkak verimli olmalıyım. zaman o kadar kısıtlı ki. ne yıkıntı. çay koyayım.

bu aralar entry'ler yazıyorum, sonra kaydı yayınla'ya basmıyorum. şimdi kaydet diyorum. şimdi kaydet sonra patlarsın. şöyle yazmışım ocak başlarında:

"doktorada insanı zorlayan çalışmak değil öğrenmek değil, indirememek yükselememek tüketememek zamansızlık koşturmak yetişememek boş durmak oturamamak başlayamamak bitirememek boşver diyecek vaktinin olmaması ama boşver demek ama boşver'i hazmedememek can sıkıntısı gerginlik planlar çeklistler takvimler ve diğer işler. diğer işler. diğer işler. diğer işler. herşeyin arasına sızan diğer işler. haftasonu da çalışmayı beklemek zorundasın, tatilde de çalışmayı beklemek zorundasın. tam çalışmak gelecek, diğer işler araya giriyor. seni mutlu eden tek şey şöyle etli bir zaman aralığında konsantre biçimde çalışıp listedeki bir maddenin yanına çek atmak."

ocak sonunda şöyle:
"ohf. ne kadar rahvan ve ağır aksak çalışıyorum.. bir kelime yazıp on dakika mola vermeye benziyor. iki saatlik işi yapmıyorum bir türlü. hava da soğuk."

ondan bi hafta sonra:
"oh be.
test serilerinin bitmesi kadar ferah bi şey yok.
ama bi dakika. madem zaman var, şu 5li serileri de 10a tamamlayalım bari?
a bi dakka, şu seride hata var bunları yeniden alalım bari..
a bi dakka.. [a a...ı!]"

bikaç gün önce:
"son zamanlarda beya bir puan avcısı haline geldim, üç ordan, beş burdan, o senaryoya göre burdan 1.75, bu senaryoya göre şurdan 2.5, 8 şurdan gelse..."

herkes onlarla konuştuğum herşeyi hatırlıyor. ben hatırlamıyorum. geçen hafta ya da üç ay önce, görüşmüş müyüz, hıı tabi görüştük ya (hatırlamıyorum bu arada, artık o raddedeyim ki bazen hatırlamış gibi yaptığım oluyor), öyle mi demişim, derim tabi, konuşmuşuz di mi, konuşmuşuz.

özetle, sıkıya gelmekmiş bu. doktora süreci insanı her yönde sınırlarına çekiştiriyor. tüm yetilerini sınıyor. seni yüksek eşiklerle çarpıştırıyor. ve bu bitmiyor, bitmiyor bitmiyor bitmiyor. insani bir süreç değil. ya da en azından beni yordu artık.

aslında herşey normal gidiyor. rayında gidiyor işte. (neden yıkıntı görüyorum?) sakin kafayla durumuma baktığımda pek bir sorun görünmüyor. ama var gibi. bir sürü entipüften mesele var. doktorayla ilgisiz. belki de doktora beni bunlardan saklıyordur. entipüften ama çok ağırmış yapabileceğim bi şey yok ve sonuç da çok kötü olacak, kaldıramayacağım, göz göre göre öyle olacak, ben yapmam gerekenleri yapmamışım ya da yapamamışım, ama aslında hep doğru olanı yapıyormuşum ama sonra bir bakıyorum yanlış oluyor, ben doğru olanı yapıyorum, o da olacağına varıyor, ama kötü bir noktaya varıyor ama öyle yapmasam da kötü olacaktı ki. ne salak şey be. neyse doktora belki daha insaflı biraz. evet öyle.

Hiç yorum yok: