8 Mart 2014 Cumartesi

dergi makalelerinin incelikleri

dergi makalesi denen şey konferans bildirilerinden farklı bir aygıt. öylesine farklı ki, ilki sayesinde yard. doç., doçent veya profesör olabilirsiniz. öbürsü aynı etkiye sahip değildir.

makale zanaatinin de incelikleri var tabii... daha doğrusu publish-or-perish basıncı arttıkça kristalleşen kurallar var. nerde kristalleşiyor bu kurallar? son dönemlerde bitirilmeye çalışılan her doktorada.

bakınız, doktora metni 2 ila 4 yüz sayfalık bir metin. bugünlerde bir adet makaleden beklenen içeriğe bir doktorada karşılık düşen metin, tüm tartışmaları, doğrulamaları ve değerlemeleriyle 150 sayfa kadar tutuyor. işin ilginç yanı, 10 yıl önce aynı alanda yapılan bir çalışma basbayağı 10 sayfalık oyuncak bir çalışma olabiliyorken (çünkü alan taze ve hakemler krema kıvamında) bugünün bir çalışması son derece detaylı olmak zorunda. bugün o alanda yapılacak çalışma çok karmaşık.. 10 yıl öncesi gibi değil. e her ek karmaşıklık ek 'rationale' tartışması, ek tarif, ek 'verification', ek 'validation' gerektiriyor.

e ama, bir makaleye bir dergide ayrılan mekan 15 sayfa kadar (4 ila 7 bin kelime). bu kadar alanda yaptığınız bir çalışmayı tüm yönleriyle etraflıca anlatamazsınız (yani çalışma mühendisliğin kavrayışsız matematiksel formalizmlerinin trenlerine binip aptallığın sınırlarına doğru bir yolculuğa çıkmadıysa...) e ne yapacaksınız? akademi de kurallarını kolayından esnetmez çünkü akademikler meslek alanlarını aptallıkla çalışkanlığın sınırında bir yerlerde kurmuşlardır, orayı kolayından terkedemezler.

çözüm son 3-5 yılda şöyle bulunmuş, yaptığınız çalışmayı 2 ila 4 makaleye bölüyorsunuz, her nasılsa hala daha anonim kalarak bu 2 ila 4 makaleyi birbirinden farklı dergilere yolluyorsunuz. ondan sonra bunlar, tam olarak ifade edilmeyen kısımları daha önce yayınlanmamış olan ama yayınlanacağı umulan makaleler üzerinden tamamlanacağı varsayılarak aynı anda tüm dergilere kabul ediliyor, bir taşla bir kaç kuş vuruyorsunuz. e tamam da, makaleler anonim iken, anonim olarak sunulup değerlendiriliyor iken bu nasıl oluyor?

işin doğrusu, akademide, bana sorarsanız, bu anonim değerlendirme sürecine inanan falan yok. ben kendi adıma inanmıyorum. ha yine de mevcut en hakiki eleştirinin orada gerçekleşmekte olduğunda inanıyorum, o ayrı (yani değerlendirilen hiç bir şekilde anonim olmasa da en azından değerlendiren kendisinin gizli olduğuna inanmaya devam ediyor). sonuçta, bu makale değerlendirme sürecinde (ki kişinin akademide yükselip yükselmeyeceğine karar veren temel değerlendirme süreci dergi makalelerinin körlemesine değerlendirilmesidir) makaleyi kim yazmıştır ve hangi hoca eş yazardır, bunlar doğrudan etkili oluyor. düz.

e bunun alternatifi olacak açık ve katılımcı modeller önerildi. ama onlar da zaten başı dumanlı olan akademikin iş yükünü artıracak modellerdi ve pek işleme şansları da yoktu. o yüzden şu anda, pratik sebeplerle de mevcut düzene mahkumuz... bir dergiye bir makalenin kabul edilme süreci, özellikle de dergi dünya çapında itibarlıysa, oldukça uzun ve sorunlu bir süreç oluyor ve yani danışmanınız ya da ortak yazarlarınızdan biri müesses akademinin bileşeni ise ya da değilse sonuçlar değişebiliyor...

e bilginin sosyolojisi falan derken bunun işleme mekanizmaları bellidir demek istiyorum. araştırma sadece laboratuarlarda geçmez, yoksa ülke içi ve kurum içi süreçlerle ünvanları dağıtırdınız biterdi. ama süreci dünya çapına yayınca da 'the science to come' ile sabuklama arasına giren dünya çapında bir müesses akademi ortaya çıkıyor (ve bu bazen güncel yaklaşımlar üzerinden ahmaklığın egemenliği anlamına gelmeye başlayabiliyor).. eh, bu mükemmel bir işleyiş sayılmaz.. samimiyetle söylüyorum, müesses akademi bazen cehalet, alışkanlık ve kendine güvensizliğin döşediği raylar üzerinde akademik yükselmenin hızlı trenlerini işletmeye geçebiliyor. hayırlı yolculuklar.

uzun uzadıya polemik metinleri yazmaya gerek yok. akademi bu tarz kontrol mekanizmaları üzerinden işler. daha iyisini henüz ortaya koyamadık. sonuçta işte zaten yapmak durumunda olduğunuzu yapıyorsunuz, konunuzu bir seri makaleye bölüyorsunuz, çünkü dergilerin koyduğu sınırlara sığmıyor, aynı çalışmayı farklı yönlerine ağırlık vererek bir seri makaleye bölmek durumundasınız. sorun nerede? e a.m.k. bu çalışmalar esas olarak bütünlüklerinde anlam kazanıyorlar. tekil makalelerde anlam kazanmıyorlar. eğer hakeme tüm diğer tekil makalelere işaret eden manuscript'ler gönderirseniz o zaman da değerlendirmenin körlüğü ortadan kalkıyor ki bu kaçınılmaz.

bilimsel yayıncılığın anlamı yapılan çalışmaları paylaşmak olsa, esasında bunların, daha eski dönemlerde olduğu gibi, bütünlükleri içinde ve ilgili tüm bilimsel ve kuramsal tartışmayı içerecek şekilde, alanlara has yıllıklarda yayınlanmaları gerekir. öbür türlü on tane makalede çalışmanın bütünlüğünü kurmaya çalışmanın bilime falan katkısı yok ki. ayrıca insan esas yürütmek istediği tartışmayı da yayınlayamıyor. her bir çalışma dergilerin jenerik kurallarıyla sınırlı kalıyor ve spekülasyon hakkı sadece dergi editörleri üzerinde nüfuzu olan kişilere kalıyor. sanki bilim sadece öne sürülenin demonstrasyonunun yapıldığı çalışmalardan ibaretmiş gibi bir durum ortaya çıkıyor. sanırsınız ki bunda sorun yok, bunda çok büyük sorun var, bilimsel paradigmaların kadük olmuş noktalarda onlarca yıl takılıp kalmasına sebep olan bir hantallık yaratıyor bu durum, çünkü özgür akademik tartışmayı konferansların insanlar-arası ilişkilerin kurallarını bilimsel tartışmanın önüne koyan kahve seanslarına hapsediyor.

2 Mart 2014 Pazar

yeni hafta

eski hafta eski makale... yeniden hakeme gidiyor... akademide tesadüfen karşınıza çıkan bu iki adet hakem her zaman haklıdırlar. bunların biri her zaman özensiz ve baştansavmacı, öbürü ise ciddi ama yetersizdir. biri alana hakim değildir, öbürü ise alanın dar bir nişine yerleşmiştir. yine de, dar görüşlü bile olsa özenli, ciddi hakemi tercih ederim, zira eleştirilerinin en azından bir kısmı haklı ve öğreticidir (bu aynı zamanda disipliner kalıpların diğer araştırmacılara aktarılma/dayatılma mekanizmasıdır da). fakat, öyle ya da böyle, akademide de birbirini tam olarak anlamayan ya da meşru görmeyen çok sayıda kamp bulunduğu için, hakemler bazen savunduğunuz her ne ise onun karşı kampındadır ve yerdiğiniz ne ise onu yapıyorlardır. dolayısıyla hakem sizle kişisel bir mücadeleye girebilir ve ne kadar revizyon yaparsanız yapın bu tür hakemin her zaman bir eleştirisi kalacaktır geriye. boşluğa kıyasla maddenin oldukça az bulunduğu bu gevşek ve dağınık akademik evrende son söz araştırmacıya değil hakeme, yani talihe bırakılmıştır. çünkü hakem, bir zamanlar, sizin araştırmanızla hiç alakası olmayan bir takım makaleleri yayınlatmayı başarmıştır.

öte yandan, çok az makale vardır ki, en yaralı hakem bile onun gücünü inkar edemesin ve kanlı elleriyle "evet yayınlansın" demek durumunda kalsın. bizimki bu makalelerden biri değil... neyse, kısa ve anlamsız ama zaruri bir aranın ardından, yeni hafta yeni makale. arayı öyle ya da böyle bir şekilde geçirmek gerekiyor. çünkü tatille ilgili bir muradım yok. düşerek ya da kalkarak, bir şekilde, yeni makale için hazır hale gelmek istiyorum. kısa bir boşluk gerekiyor o kadar. bu yeni makale ise, inanıyorum ki, en yaralı hakemin bile yayınlanmasını isteyeceği bir içeriğe sahip. içerik hazır. makaleyi de yazmaya başlayacağım.

bir arafta olabiliriz. ama en azından verimli olmak gerekmektedir. ve zaten verimlilik dışında hiç bir hal epiküryen bir acıdan-ıraklık, yani negatif haz algısına katkı yapmıyor.

bu esnada yeni yönetmelik de yayınlanmış. incelemiyorum. nasılsa atılma günüm geldiğinde haberim olur.