28 Ocak 2014 Salı

safları gönderin yiyeceğiz

tüm dünyanın çirkinlik ve bulanıklığa gömüldüğü dönemlerde akademik alanın bir tür kurtarılmış vaha gibi algılandığını sıklıkla görmüşüzdür. ders, stüdyo, araştırma şu rutin ve sıkıcı hayat düzenimizde bazen en önemli renk ve motivasyon kaynağı olmuştur ve bu sanki doğalmıştır. bu bakış esasında tuhaftır. akademikleri sürekli gelmeye devam eden genç bünyelerin saflık enerjisinden beslenenen vampirler olarak resmetmeye varır. daha fazla saf, daha fazla umutlu, daha fazla enerjik gönderin. çünkü bu dolaylarda saflık, enerji ve umut hızlı tüketilmektedir. tüm mekanizmanın ortalama bir seviyede işler halde tutulabilmesi için toplumun henüz paylaşım savaşından pay almamış kesimlerinin enerji kaynağı olarak sisteme beslenmesi gerekmektedir.

26 Ocak 2014 Pazar

akademik sinisizm

yakın zamanda yayınlanmış bir makalenin review'undan mimarî layout çalışmalarıyla ilgili daha önce incelemediğim 15-20 kadar makale fırladı. demek ki tam zihinsel mesaini bir işe vermek ve vermemek arasında fark var. tam zamanlı veren, yarı zamanlı veren [araştırmacı]. neyseki, akademik dünya paylaşım üzerine kurulu, hatta biraz aşırı-paylaşım üzerine kurulu, hatta paylaşımın çoğu da önceki gereksiz paylaşımlarla ilgili. neyse, şimdi o makalelerin hepsinden ve çok kısaca da olsa ne yaptıklarından haberdar oldum. akademide sabrın ve tembelliğin önemi. ha yok ben de yaptım tüm o literatür araştırmalarını ama demek ki herkesin eleğinin kudreti farklı.

teknik konular sözkonusu olduğunda 15-20 makale sıkıntı değil. giderken gelirken, vapurda, hatta fünikülerde okuyarak insan 3-5 günde hepsini elden geçirebilir. gayet de güzel okur yani, çünkü bu tip makaleler evrenin en kuru, en açık, en düz metinleridir sonuçta. makale zanaati hız ve açıklığı hedefliyor. çünkü kimse bu makaleleri uzun uzadıya okumak, bunlara vakit harcamak falan istemez, iş işte. dolayısıyla bunları yazmak da çok sıkıcı hale gelebiliyor. ilk bir kaç denemenin hevesi geçtikten sonra motivasyonun hiç bir bileşeni ortada kalmıyor. ustalık dense, yani kuru kuru, açık ve özet halinde yazmaya dair ustalık pek az insanı heyecanlandırır. ha, bazıları bu işi iyi beceriyorlar doğrusu ama yani işte becerdikleri, teknik jargonu iyi kullanan, olabildiğince basit ve anlaşılır metinler yazmak. otonomi dense, eh araştırmada insan sanki kendinin patronu gibidir ama bu teknik disiplinler yöntem, alan ve ifadelerini o kadar sıkı sıkıya kontrol ediyor ve o kadar sıkıcı bir ortalamaya doğru çekiyorlar ki, kişisel ve bağımsız arayışlara ve ifadelere dair neredeyse hiç bir şey bu çalışmalara ve metinlerine sızamıyor. ve geliyoruz amaç duygusuna. neden yani, neden? insanlığa fayda evet, bu doğru, ama her bir makale her bir çalışma o kadar minimal bir katkı ki.. yapmasan da insanlık farketmezdi. yaptığında da farketmeyecek. farketse de çok bir şey değişmeyecek. onca emek, onca sıkıntı, onca çaba... gerçekten de ortaya çıkan somut katkı bu emekle kıyaslanır gibi değil. araştırma ve öğrenme tutkusu? üretme tutkusu? evet, araştırmayı yaparken. ama makalesini yazarken artık ortaya yeni bir şey koymaktan ziyade zaten yapılmış olanı yazmak sözkonusu. ve o çalışmadan artık kusacak hale gelmişsin yıllardır her detayını çalışa çalışa ve tekrar tekrar düzelte düzelte... eh, geriye kariyer hedefleri, kendini kanıtlama, gurur, sorumluluk duygusu, ünvanlar, pozisyonlar, performans / değerlendirme kriterleri vb. çok da heyecanlı olmayan motivasyon araçları kalıyor. tabii, tüm bunların ardından insan soruyor, yahu bu makalelerin asıl amacı, önemli bilimsel çalışmaların camiaya duyurulması ve bilginin paylaşılması değil miydi?

belli ki bir zamanlar öyleydi. ama şu anda hala öyle olsaydı toplam yayınlanan makale sayısı herhalde şu ankinin onda birine falan düşerdi... yazılması gerektiği için yazılıyor. 15-20 adet yeni makale. alanın dolaşılabileceği zaten en baştan görülen bölgelerini, alanın zaten önümüzde görülebilir biçimde duran haritasının daha önce gezilmemiş her köşesini bir robot-elektrik-süpürgesi (bkz. roomba) keyfekederliğiyle ziyaret etmek anlamına gelen 15-20 adet makale. bir keşif ve öğrenme heyecanıyla değil de, ben de artık alanın uzmanı olacağım için, halihazırda yapılmış ve yapılmamış çalışmaların güncel bir haritasına sahip olmam gerektiği için okuyacağım bir yığın önemsiz makale.

neyse, bir ara veriyorum. geçen yıl bir çalışma çılgınlığı dönemine girmiştim tam bu dönemlerde. 3-4 ay kadar önce işin asıl yoğun kısmını bitirip makale yazmak için nafile bir çabaya giriştim. ama verimli olmuyor. makaleden başka herşeyle uğraştım. en iyisi kafası rahat bir tatil yapmak. boşluğun keyfini vicdan serinliğiyle sürmek. sonra sevgisiz makalelerin başına dönülür. zamanı geldiğinde. herşeyin zamanı.

edit: kaynakçayı çalışırken 3-5 makaleye kadar düştüm. ikilemeler (aynı yazarların aynı çalışmayı farklı "audience"lara sundukları, sayısal olarak özdeş olmayan ama içerik olarak nerdeyse özdeş olan paperlar), ingilizce dışı dillerdeki yayınlar (ki muhakkak bir ingilizce kopyaları da yayınlanmış oluyor), yl. tezleri, kurum içi raporlar derken review'lar da şişirilebiliyormuş (benim review'culuğum da fena değilmiş hani).

18 Ocak 2014 Cumartesi

gölge

bir sürü şey yazdım. ama sonuçta kendisini gerçekten tanımadığımı teslim ederek hepsini sildim. bir akademisyen öldü. belki bir araba hızla geliyordu, belki araba çarpsın dedi, demezdi herhalde. kendi halinde sessiz sakin yaşayıp gitmeyi başaran son kişiydi belki o. binamız bir gölgesini daha kaybetti. suç binada değildi, bina gölgeleri saklamayı iyi becermiştir her zaman. belki bir araba gelsin, çarpsındır belki.

15 Ocak 2014 Çarşamba

bi kussam

sırada bekleyen 4 adet tez. detaylı okuma. sadece akşamları. mübalağa olsa.. biri benim tezim olsa. biri a.'nın tezi olsa. sırada bekleyen ve akşamları detaylı okunacak iki tez.. sonra akşamları detaylı okunacak benim tezim. 300 sayfa kadar. bol resimli ama. ı-ıh. düzeltme istenecek. düzeltmeler minör olsa ve düzeltmeler yapılmadan tarih almak mümkün olsa.. ı-ıh. beadle'la randevu, pasaport vd.. haziran başına tarih alınsa. ı-ıh. mayıs gibi gidip eylül gibi.. resmen yüzüm karardı. gözkapaklarım indi, gözlerim yarıya kadar kapandı. hocamdan beklediğim e-mail geldi. kaç ay ve kaç ek e-mail sonra onu hatırlamıyorum. sırada bekleyen 4 tez. en az iki tez. yoğun ama titiz bir hoca. umarım bu aralar kimse bana "doktora ne zaman bitiyor?" ya da "bitti ama artık" gibi şeyler söylemez.

[şimdi uzuuun ve yavaş bir tarkovsky filminin başına yatayım. bitmeden uyuyakalacağımı umuyorum. ya da biri kafama yastık koyup çekiçle vursun.]